Autocar Özel: Otomobillerin Geleceği

Önümüzdeki 25 yıl içerisinde otomotiv dünyası ne tür değişimler görecek? İçten yanmalı motorların sonu mu geldi? Otomobilleri kullanan bizler mi olacağız, yoksa bilgisayarlar mı? Devam eden sayfalarda bu tarz zor soruların cevaplarını bulabilirsiniz.

F 015 Luxury in Motion at the Grand Opening Mercedes Me Store in Hong Kong on 29 September

Sakin olun. Otomobil kullanmaktan keyif alıyorsanız, önümüzdeki 25 yıl boyunca direksiyon çevirme, pedallara basma, vites değiştirme ve sevdiğiniz dağ yollarında beyninizin girdileriyle sürüş yapma şansınız olacak. En azından bizim umudumuz bu yönde çünkü dergimizin ismini ‘Autonomouscar’ olarak değiştirmek gibi bir niyetimiz yok. Sizce de kulağa çok kötü gelmiyor mu?Sürüş yapmayı seven sürücü olmak kadar, performans otomobili üreticisi olmak da günden güne zorlaşıyor. Her yıl daha da ağırlaşan emisyon ve güvenlik kurallarının baskısı altında kalan markalar, kendi benliklerinden ödün vermek zorunda kalırken; üstüne bir de yöneticiler tarafından daha yüksek adette satış yapmaya ve maliyetleri düşürmeye zorlanıyor. Yine de birçok marka bizleri işe götürme görevini bilgisayarlara verme konusunda o kadar da hevesli değil. Bir otomobili neden alırsınız? Muhtemel cevaplar içinde tasarım, koku, hissiyat, ikinci el değeri ve yürütme maliyetleri gibi başlıklar vardır. Eminiz ki Autocar okuyucuları olarak kendi kendine hareket edebilen dört tekerlekli bir kutuda seyahat etmekten o kadar da keyif almazsınız. Merak etmeyin, bizler de otomobillerimizi kendi kararlarımızla yürütmeyi tercih ediyoruz. Evet, geleceğin spor otomobilleri tasarımsal ve donanımsal anlamda şimdikilerden bir hayli farklı olabilir. Kim bilir, belki de grafikerimizin hazırladığı görseldekine benzeyen otomobiller göreceğiz… Ne var ki, araştırma ve geliştirme ekipleriyle yaptığımız görüşmelerin ardından, 2040 yılında bile sürüş keyfi ve sürüş hissiyatı gibi konuların halen fazlasıyla önemli olacağını düşünüyoruz.Bir otomobilin sadece iyi hızlanarak heyecan sunması için ya bir pistte, ya da bir Alman otoyolunda olmanız gerek. Oysa bizim gibi sürücüler daima başka şeylerin, örneğin sürüş hissiyatının peşindedir. İşin doğrusu otomotiv endüstrisinin gidişatını net olarak kestirmek imkansız. Fakat teknoloji ve gelişim konularda iyiye gittiğimiz bir gerçek. Bu yüzden içinizi rahat tutun ve bizimle aynı fikirde değilseniz lütfen düşüncelerinizi bizimle paylaşın.

Otomobilimde Ne Tür Bir Motor Olacak?

A“2040 yılına doğru yaklaştığımızda, birçok otomobilde elektriğin etkisi güçlenecek ve içten yanmalı motorlar ikinci plana doğru kayacak. Bu bağlamda büyük turbolara sahip içten yanmalı motorların elektrikle beslenmesini veya içten yanmalı motorun sadece elektrik üretmek amacıyla taşınmasını bekleyebiliriz,” diyor Ricardo’nun inovasyon ve teknik şefi Neville Jackson. Gördüğünüz üzere, geleceğin verimlilik anlayışı küçülen motorlardan ve artan elektrifikasyondan geçiyor. Günümüzde bir motorun tükettiği yakıtın ancak %20 ila %30’u hareket enerjisine dönüşüyor ki Ricardo’nun egzoz ve soğutma sistemlerinde israf olan enerjiyi muhafaza etme amacıyla üretmeyi planladığı bazı cihazlar mevcut. Bu noktada küçük bir Stirling motorundan (1816 yılında icat edilen bu motorun enerji kaynağı, ortamdaki sıcaklık) veya ısıyı elektriğe dönüştüren termo-elektrik materyallerden faydalanılarak egzoz sisteminin enerji üretmesi sağlanabilir. 2040’ın motorları günümüzdeki gibi klasik dört zamanlı üniteler olmayabilir. Örneğin farklı zamanlarda çalışan motorlar görebiliriz.

Yani bir silindir grubu emme ve sıkıştırma ile uğraşırken; diğer bir grup ateşleme ve egzoz’a bakabilir. Hibrit alternatifleri arasında benzinli ve dizel karşımı motorlar da konuşuluyor. Böylelikle fosil yakıt tüketimi ve kirlilik seviyesi sentetik yakıtlar sayesinde belirli bir oranda düşürülebilir. “Çok büyük teknolojik fırsatlardan söz ediyoruz,” diyor Jackson. “Ayrıca ortalama bir otomobil severin gelecekte daha iyi ve daha verimli araçlar kullanacağı kesin.”

_hydrogen

Hidrojenin Baskınlığı Artacak mı?

Geçtiğimiz 20 yıldır otomotiv endüstrisinde bir hidrojen muhabbetidir gidiyor. Hidrojen yakıt hücreli otomobiller (FCEV) kayda değer bir menzil sunmakla birlikte ısı ve su dışında hiçbir atık üretmiyor. Dolayısıyla 2040 vizyonumuz dahilinde hidrojenin şansı günden güne artıyor. “Hidrojenli otomobil altyapısını oluşturmak çok zor bir iş ama firmalar bunun üstesinden gelirse 2020 ile birlikte hidrojenli araçların satış patlaması yaşaması muhtemel,” diyor E4Tech isimli sürdürülebilir enerji firmasından David Hart. Kendisi ayrıca bazı devlet okullarında yakıt hücreleriyle ilgili ders veren bir isim. Toyota, Honda ve Hyundai gibi büyük üreticilerin yöneticileri ile görüşme halinde olan Hart, Toyota Mirai’nin beklenenden farklı bir yol izlediğini söylüyor. Detayları Toyota yakıt hücresi uzmanı Julien Roussel’den dinleyelim: “Hidrojen yakıt hücrelerini elektrik üretmek için kullanıyoruz ve enerjiyi bir bataryaya depoluyoruz. Böylelikle sürücünün gaz pedalı girdilerine anlık cevaplar alması mümkün hale geliyor. Ayrıca fren enerjisi geri dönüşümü ile enerji israfı büyük oranda azalıyor. Toyota hidrojene yatırım yapan ilk üreticilerden biri olduğu için önümüzdeki yıllarda büyük başarılar yakalamamız muhtemel.”

Yakıt hücrelerinin asıl görevi sıkıştırılmış hidrojeni oksijenle tepkimeye sokmak ve reaksiyon sonucunda elektrik ve su açığa çıkarmak. Söz konusu hidrojen karbonfiber depolarda 700 bar basınça muhafaza ediliyor. Bu ürünleri üretmek bir zamanlar korkunç maliyetler anlamına geliyordu fakat Toyota şu an karbon depolarını bile kendisi üretiyor ve maliyetleri günden güne düşürüyor. Hidrojen yakıt hücrelerinin sahip olduğu enerji yoğunluğu, ağırlığı da göz önüne aldığımızda, bataryalarda saklanan elektriğe kıyasla tam beş kat daha fazla. Geçtiğimiz yıl tanıtılan Honda FCV Clartiy bir depo hidrojenle yaklaşık 700 km yol alabiliyor. Yakıt dolum süresi benzinli ve dizel araçlarla farklılık arz etmeyen hidrojenin güvenlikle ilgili konularda da geride kalmadığını ekleyelim. Hidrojen dolum istasyonlarının yaygınlaşması büyük bir mesele ki bu detay FCEV araçların önündeki en büyük engel olarak ön plana çıkıyor. 2016 sonu itibarıyla bütün dünyada yaklaşık 200 adet hidrojen dolum istasyonu olması bekleniyor. “Hidrojenin yaygınlaşma süreci biraz sancılı olabilir fakat sonrasında herkes için büyük fayda sağlayacak bir teknolojiden söz ediyoruz,” diyor GM’in yakıt hücresi uzmanı Ritmar von Helmolt. Hidrojen konusunda globalde ciddi yatırımlar dönüyor. Öyle ki, Avrupa’da 2014-2020 yılları arasındaki geliştirme maliyetlerinin 1 milyar sterlini aşması bekleniyor.

Precision injection – just a few milliliters of fuel at a time are injected into the pressure chamber.

Otomobilime Dizel Veya Benzin Doldurmaya Devam Edecek miyim?

15 yıl önce dünyanın önde gelen petrol üreticileri 2040 yılı itibarıyla yakıt üretim maliyetlerinin ciddi noktalara erişebileceği ve bazı büyük petrol kuyularının kuruyabileceğiyle ilgili uyarılarda bulunmuştu. Günümüzde ise hikaye biraz değişmiş durumda. BP’ye göre 2050 yılında petrol çıkarmak ve bunu yakıta dönüştürmek şimdiye kıyasla daha ucuz olacak. 2050’ye kadar, günümüzün teknolojileriyle 4.8 trilyon varil petrole eşdeğer miktarda enerjinin geri dönüştürülebileceğini öngören BP yöneticileri, 2050 yılındaki petrol ihtiyacının 2.5 trilyon varile düşeceğini ve kalan 2.7 trilyonun yeni buluş ve teknolojilerle sağlanabileceğini öngörüyor. BP’nin pesimist olduğu bir nokta mevcut: İngiliz petrol firması 2035 yılında kadar dünyadaki ulaşım ihtiyacının ağırlıkla benzin ve dizel üzerinden sağlanacağını, hidrojen gibi yeni teknolojilerin hatırı sayılır bir zaman boyunca baskınlık kuramayacağını düşünüyor. Ne var ki firma yöneticileri alternatif bio yakıtların etkinliğinin artmasıyla birlikte sıvı yakıt teknolojilerinde değişimler yaşanacağı konusunda olumlu. Ayrıca raporda 2050 yılında ihtiyaç duyulan enerji miktarının büyük oranda bio yakıtlardan (Miscanthus gibi hızlı yetişen bitkilerin üretimindeki artış bu noktada etkili olabilir) sağlanabilmesinin mümkün olduğu da yer alıyor.

_tyres_-_276

Otomobilimde Ne Tarz Lastikler Yer Alacak?

Lastiklerin otomobiller için önemi günümüzde bile çok ciddi olduğu halde, 2040 yılına geldiğimizde söz konusu önem daha da artacak. “2040 yılında bütün otomobillerin bağlantı teknolojilerine sahip olması ve farklı zemin şartlarına göre data toplama becerisi sunması bekleniyor,” diyor Goodyear teknoloji programları sorumlusu Romain Hansen. İlk adımda güvenlik amacıyla lastiklerin otomobille kablosuz bağlantı sağlaması hedefleniyor. “Şayet otomobile lastik ve yol bilgisi verirseniz, ABS sistemi durma mesafesini ciddi miktarda azaltabilir,” diyor Hansen. Bir sonraki noktada ise lastiklerin yolla ilgili zemin ve sıcaklık bilgisi paylaşması gündemde. Bu teknoloji araçtan araca bağlantı teknolojileriyle (V2V) mümkün görünüyor. Goodyear’ın TripleTube isimli konseptinde lastiğin yol şartlarına ve kullanıma bağlı olarak karakter değiştirdiğini görüyoruz. Örneğin ıslak zeminde basınç artışıyla birlikte temas yüzeyinin artırılması ve kızaklama riskinin düşürülmesi gibi… Ayrıca lastiğin içindeki termo-elektrik materyaller sayesinde ısı enerjisinden elektrik üretmek mümkün. Ayrıca lastik yanağındaki Piezo çipleri sayesinde lastiğin her turdaki ezilme hareketinden elektrik üretimi de söz konusu. Bütün bunların yanında lastiklerin yapısındaki malzemelerin de gelişimiyle birlikte otomobillerin daha dinamik olması ve çevrenin daha az kirlenmesi planlanıyor.

554474__CHEVROLET_VOLT_038

Elektrikli Otomobilimin Menzili Artacak mı?

Günümüzün elektrikli otomobilleri menzilden ve şarj sürelerinden dolayı ciddi bir satış bloğu görüyor. 2040’ta bu tablonun değişmesine kesin gözüyle bakılıyor. 800 km civarında menzile sahip olan ve 15 dakika içinde bataryalarının %75’ini dolduran elektrikli otomobillere hazır olun. Buradaki hedeflerin hafiflik, maliyet, dayanıklılık ve enerji yoğunluğu başlıkları altında toplandığı görülüyor. Günümüzün standart bir elektrikli otomobil pili 30 kWh enerji yoğunluğuyla birlikte yaklaşık 150 km’lik menzil sunuyor. 2020 yılında Bosch tarafından 60 kWh enerji yoğunluğu sayesinde 300 km’nin üzerinde menzil sunan pillerin hazırlanması bekleniyor. Günümüzde lityum-iyon pillerin içerik konusunda yer yer ayrıldığı görülüyor. Özellikle yüksek enerji yoğunluğuna sahip olan, dolayısıyla daha uzun menzil sunan pillerin içeriğinde kobalt elementine rastlanıyor ki burada bir sıkıntı var: “Kobalt dünyada sayılı madenden çıkarılan ve oldukça az bulunduğu için pahalı olan bir element,” diyor Bosch’un elektriklenme sürecini ve benzinli motorlarını yöneten Joachim Fetzer. Üçüncü nesil lityum sülfür pillerin 2030 yılında ortaya çıkması ve bütün sorunları çözmesi söz konusu. İsmi biraz tuhaf olan bu piller ağırlık artışı yaşamadan, ikinci nesil pillerin iki katı enerji yoğunluğuna (128 kWs) sahip olacak. Olayın ciddiyetini anlamanız açısından, bu pillerle donatılmış güncel bir elektrikli otomobilin tek şarjla rahat rahat 700 km yol yapabileceğini belirtelim.

concepts_215

Otomobilimi Kim ya da Ne Kullanacak?

Gelecekte biz mi otomobilleri hareket ettireceğiz, yoksa otomobiller mi bizi hareket ettirecek? Muhtemelen her ikisi de olacak çünkü bazı büyük üreticiler şu sıralar otonom sürüş teknolojileri geliştirmekle meşgul. “Otonom sürüş o kadar da yeni bir mesele değil, neredeyse 20 yıldır gündemde olan bir şey” diyor Jaguar Land Rover araştırma yöneticisi Tony Harper. “Hikaye önce radarlarla başladı, ardından adaptif hız sabitleme sistemleriyle devam etti ve kör nokta uyarısı ve yol tarama sistemiyle birlikte şu anki noktaya erişti. Günümüzdeki yol tarayıcı kameralar bilgi çeşitliliği konusunda oldukça başarılı.” Bir sonraki adımda yazılımsal gelişim ve daha fazla sensörün sürüşe entegrasyonu bekleniyor. “2020 yılında otomatik parkın haricinde sıkışık trafikte kendi kendine dar manevra yapan ve yüksek hızlarda otomatik olarak şerit değiştirebilen otomobiller görmemiz kuvvetle muhtemel,” diyor Harper. 2020’den sonra “lidar” gibi daha kompleks sensörler devreye girecek çünkü tam otonom sürüş için buna ihtiyaç var. Harper’a göre otonom sürüş başladığında bunu ilk olarak otomatik vale parkı yahut belirli bir aralıktaki otoyol sürüşleri gibi kısa rotalarda kullanacağız. Arından, her geçen yılla birlikre daha fazla detayın gelişmesi ve otonom sürüşün önündeki engellerin birer birer kaybolması bekleniyor. “Kimse otonom sürüşün tam anlamıyla ne zaman yaygınlaşacağını bilmiyor ama işler 2025 yılında ciddiyet kazanacak,” diyor Harper. Peki 2040 yılına geldiğimizde otomobilimiz tamamen otonom mu olacak, yoksa biz de ‘sürüş’ yapabilecek miyiz? Harper şu şekilde cevap veriyor: “Bizce otomobillerimizin direksiyonunda olmaya devam edeceğiz fakat parkları, ev-iş arasındaki sıkıcı yolculukları veya uzun yol sürüşlerini makinelere bırakmamız kuvvetle muhtemel.” Harper’a göre otonom sürüş için özel bir eğitim gerekmeyecek: “Şayet otonom sürüş için eğitim ihtiyacı doğmuşsa, bu işi yanlış anlamışsınız demektir çünkü otonom demek, işleri sizin yerinize yapan bir makine demektir.” Ayrıca kontrolü otomobile bırakma işlemi oldukça kolay olacakmış gibi görünüyor: “Otomobil bütün değişkenleri sürekli değerlendirmeli ve otonom sürüşün tehlikeli olup olmadığını anlamalı ki sürücüye düşen iş azalsın.” İngiltere’de yürütülen ve üç yıllık maliyeti yaklaşık 20 milyon sterlin olan otonom sürüş projesine Jaguar Land Rover grubu da dahil. Buradaki amaç, tam otonom sürüşe geçmeden önce birçok soru işaretinin giderilmiş olması.

Intelligent Drive Experience with the Mercedes-Benz research car F 015 Luxury in Motion in San Francisco 2015

Intelligent Drive Experience with the Mercedes-Benz research car F 015 Luxury in Motion in San Francisco 2015

Otomobillerin İçi Nasıl Olacak?

Şu an dokunmatik ekranlarımız ve dijital gösterge panellerimiz mevcut. Bu iki özelliği birleştirdiğinizde ise ortaya bambaşka şeyler çıkıyor ve kendinizi bilgi-eğlence sistemlerinin bir sonraki adımında buluyorsunuz. BMW bu konuda öncü markalardan birisi çünkü geçtiğimiz günlerde neredeyse kabin boyunca uzanan bir ekran tanıttı. Bu ekranın amacı otomobil otonom sürüş yaparken sürücüye multimedya fonksiyonları yahut video görüşmeleri yapma fırsatı sunmak. Ayrıca BMW’nin ‘Open Mobility Cloud’ isimli sistemi de bu ekranla entegre biçimde çalışacak. İlerleyen dönemde ise söz konusu ekranların tamamen kişiselleştirilebilir hale getirilmesi gündemde. Öyle ki otomobilin ‘duvar kağıdı’nı ve hatta kontrol mekanizmalarının yerini değiştirmeniz dahi mümkün olacak. Mercedes- Benz yeni E-Serisi’nde sunduğu üç farklı tema ile bu konuda ilk adımı atan markalardan birisi olarak ön plana çıkıyor. Kısa bir zaman içerisinde hemen hemen her otomobilin dijital gösterge paneliyle üretilmesine hazır olun. Audi’nin kanıtladığı üzere, bu sistem bütün modellere uyarlanabilir ve maliyeti düşürülebilir bir teknolojiye sahip. Bu yüzden dijital paneller yakında analog panellerden daha ucuza mal olacak.

gesture_control201

Bu kadar teknoloji dikkat dağıtmayacak mı?

Dokunma duyusuyla ilgili otomotiv teknolojileri o kadar da yeni sayılmaz ki Lexus NX bu savı destekleyecek bir otomobil. Bildiğiniz üzere bu tarz teknolojilerin amacı sürücüyü meşgul etmekten ziyade, tamamen gözlerin yolda kalmasını amaçlıyor. Bosch bu teknolojiyi bir adım öteye taşımak istiyor. Firmanın amacı düz zeminlerdeki dokunma kontrollerinin gerçek tuşlar gibi hissettirecek şekilde tasarlanması. Ayrıca baskı şiddetine bağlı olarak aktive edilecek fonksiyonlar değiştirilebiliyor. Örneğin yumuşak bir dokunuşta yardım menüsüne erişirken, kuvvetli bir baskı acil çağrı aktivasyonu sağlayabiliyor. İşlerimizi yürütmek için bir yerlere basma zorunluluğu yakın zamanda demode olabilir zira bilgi-eğlence sistemlerinin geleceğinde el hareketleriyle kontrol teknolojisi görünüyor. Bu sistem kabindeki kameralar üzerinden el hareketlerinizi okuyor ve ses açmak veya kanal değiştirmek gibi görevleri yürütüyor. Öyle ki, bu teknolojiyle otomobilin sürücüsünü tanıması ve anahtarlara gerek bırakmadan kapıyı açması dahi mümkün.

Toyota_Production_Two

Otomobiller Gelecekte Nasıl Üretilecek?

Üretim hatları ve parça tedarikçileri önümüzdeki yıllarda da yaşamaya devam edecek çünkü otomobillerin ‘tam zamanında’ hazır olması için fabrikaların yakınında yer alan tedarikçilere duyulan ihtiyaç daimi olacak. Ne var ki, firmaların üretim konusunda günümüzde olmayan iki yeniliği hayata geçirmekle uğraştığını biliyoruz. Bunlardan ilki özel sipariş otomobillerin şimdikinden çok daha hızlı biçimde üretilmesini sağlamak. Günümüzde kişiye özel donanımlara sahip otomobillerin sipariş ve teslimatları arasında ortalama 12 hafta bulunuyor. Diğer yenilik ise üretim adetlerinin satışlardaki ani dalgalanmalara paralellik gösterecek biçimde ayarlanabilir hale getirilmesi. Toyota az önce bahsettiğimiz yenilikler için ‘otomobil fabrikası’ ve ‘üretim hattı’ kavramlarını sıfırdan ele alarak kendisini geleceğe hazırlıyor.

1980’lerde ve 1990’larda dünyaya hükmetmiş bir markadan da bu beklenirdi… Fakat 2009’daki küresel krizden ve 2011’deki büyük Japonya depreminden olumsuz etkilenen üretici, yeni fabrika yatırımlarını dondurdu ve mevcut fabrikalarındaki üretimin verimi artırmaya odaklandı. Modüler üretim hattı ve genişletilebilir fabrikaların varlık sebebi işte tam olarak bunlar. İlk olarak, üretimin yerden yüksekte yürüdüğü düzene son veren Toyota, montaj hattını zemine taşıyarak hafiflik, ısı yayılımı ve maliyet gibi konularda avantaj sağlamış. İkinci detay ise fabrikadaki üretim hattının tıpkı oyuncak tren yayları gibi birbirine bağlanmasına ve gerekli durumlarda bant modelinin değiştirilebilir olmasına karar verilmesi. Bu sayede bir fabrikayı kısa süre içerisinde büyütmek veya küçültmek mümkün hale getirilmiş. Konsol ve koltuklar gibi ağır ekipmanlar ise mühendisler tarafından hafifletilerek yukarıda yer alan taşıyıcılara olan ihtiyaç azaltılmış. Toyota için otomobile yeni bir donanım eklemek yahut üretim kapasitesini değiştirmek gibi önemli meselelerin çocuk oyuncağına dönüşmesinin ardında işte bu tip yenilikçi yaklaşımlar yer alıyor. Toyota’nın klasik üretim anlayışını değiştirdiği konulardan bir diğeri, özel sipariş otomobillerin üretim hızını artırmak. Örnek vermek gerekirse, Toyota mühendisleri oldukça küçük boyutlara sahip bir plastik işleme makinesi geliştirmiş. Siz müşteri olarak opsiyonel bir konsol kaplaması istediğinizde, mühendisler üretim hattının hemen yanında, saniyeler içerisinde özel konsolunuzu hazır hale getiriyor. Hatta ve hatta, kontrast renkli dikişler bile ürettim hattının yanında yapılabiliyor. Uzun lafın kısası, geleceğin Toyota fabrikalarında ağır olan tek şey gövde kaynaklama makineleri olacak ve diğer her şey küçülüp hafifleyecek. Satışların düştüğü zorlu zamanlarda az önce bahsettiğimiz tren yolu formlu üretim hattını küçültmek, hatta tamamen kapatmak mümkün olduğu için Toyota’nın üretim maliyetlerinde büyük bir avantaj sağlaması bekleniyor. Söz konusu üretim mimarisinin dünyadaki bütün Toyota fabrikalarında adım adım ilerleyerek 2035 yılıyla birlikte hazır hale getirilmesi planlanıyor. Otomobil üretiminin geleceğiyle ilgili bir başka senaryo ise şöyle: Şayet bütün otomobiller elektrikli olacaksa, firmalar sadece gövde ve iç mekan tasarımına odaklanarak üretim sürecini hızlandırma ve maliyetleri düşürme fırsatı bulacaktır. Bunun sebebi, elektrik motorlarının ve pillerin tıpkı bilgisayarlarda kullanılan çipler gibi birbirleriyle aynı olmaları. Tesla şu an benzer bir teknikle üretim yapıyor ki bu sayede mekanik akşamların ve motorların dışarıdan sağlanması da mümkün olacaktır.

P90127345_highRes_bmw-i3-production-bm

Otomobilim Neyle Üretilecek?

2015 yılında tanıtılan BMW 7 Serisi, yüksek adette üretilen ve gövdesinde karbonfiber barındıran ilk otomobil. Firmanın ‘Carbon Core’ ismini verdiği bu gövdenin üretiminden tam 25 yıl sonra, hemen hemen bütün otomobillerde karbonfiber gibi hafif ve güçlü malzemelerin kullanılmasına; hatta motor ve şanzıman parçalarında bile plastiğin yer almasına kesin gözüyle bakılıyor. Drive Systems Design isimli şanzıman firması polimer bazlı dişliler ve senkromençler üretmeye çabalıyor. “Yüksek baskıya maruz kalan bölgelerdeki parçaların üzerini spreyle metal kaplamayı planlıyoruz. Kalan kısımlarda ise yüksek mukavemetli plastik malzeme işimizi görecektir,” diyor firma yöneticisi Mark Findlay. Plastik önemli bir malzeme çünkü şanzıman gibi çok parçalı sistemleri daha hafif ve daha titreşimsiz hale getirmenin yegane yolu plastikten geçiyor. Yüksek performanslı polimer üreticiliğiyle bilinen Solvay firması, ‘Polimotor 2’ isimli bir projenin sponsorluğunu yürütüyor. “Amacımız içten yanmalı motor parçalarında polimer kullanarak hafiflik sağlamak,” diyor Solvay’in global pazarlama müdürü Mark Wright. Polimotor 2 projesinin fikir babası Florida’da yaşayan mühendis Matti Holtzberg. 1980’li yıllarda Polimotor 1 isimli ilk plastik motorunu geliştiren ve yarıştıran Holtzberg, Polimotor 2’nin krank, volan, silindir ve yanma odası gibi parçalarının haricindeki bütün komponentleri plastik veya kompozit malzemelerden üretmiş. Hafifletilmiş ve güçlendirilmiş çelik, alüminyum, karbonfiber, plastik ve bazı biyolojik materyallerin 2040 yılının otomobillerini oluşturan temel elementler olması bekleniyor. Şayet karbonfiber üreticileri hedeflerini tutturabilirse, söz konusu dönemdeki karbonfiber maliyetleri günümüze kıyasla %80 daha uygun olacak.

962506_Mirai-production-line-FC-Stack-installation-001

‘Connected Şehir’ Kavramı Otomobili Dışlayacak mı?

‘Connected Şehir’ kavramı son zamanlarda hükümet yöneticilerinin ve şehir planlamacılarının dilinden düşmüyor. Buradaki fikir basit: Şehirleri internete bağlı hale getirmek ve işleyişteki verimliliği artırmak. Bu sayede sokak lambalarından tutun da, otobüs tarifelerine kadar her şey çevrimiçi olabilir. Şehirleri internete bağlama operasyonunu uygulamanın en kolay yolu, şehri sıfırdan tasarlamak. Peki ama bu konsept dahilinde planlanan yaşam alanlarında otomobiller yer alacak mı? Dahası, internete bağlı şehirlerin merkezlerinde sürüş yapma şansımız olacak mı? Bu konu otomobil üreticilerini içten içe rahatsız ededursun, Londra’nın kuzeybatısında yürütülen ve eski bir endsütriyel alan üzerine kurulan ‘connected şehir’ projesi epey yol almış durumda. Audi’nin patronu Rupert Stadler bu konuyu geçtiğimiz yıl Autocar’a açmış ve birçok Audi sürücüsünün şehir merkezlerindeki dar alanlarda daha şimdiden park sorunu yaşamaya başladığını dile getirmişti. Şehir merkezinin otomobilden arındırılması fikri bildiğiniz üzere Londa’da uzun zamandır uygulanıyor. ‘Transport for London’ isimli toplu ulaşım konseptinin hayata geçirilmesiyle birlikte, başkentin merkezindeki ana caddeler temizlendi ve kavşaklar kapatıldı. Tahmin edeceğiniz gibi, ortaya çıkan büyük boşluklar ise bisiklet kiralama ve araç paylaşım firmalarına tahsis edildi. Trafik konusunda doğal olarak ciddi bir rahatlama sağlayan bu kararın ardından, bölgedeki bisiklet yolları da hızla geliştirildi. Dizel araçların yarattığı hava kirliliği bu başlıktaki bir başka önemli mesele. Bildiğiniz üzere, Paris’in şehir merkezindeki kirlilik seviyesi insan sağlığını tehdit edecek seviyeye geldikten sonra dizel araçlar şehirden komple kaldırıldı ki bu karar birçok Avrupa şehrinde güncel bir tartışma konusunda dönüşmüş durumda. Öyle ki, Londra’daki taksilerin ve kiralık araçların sıfır emisyonlu olma zorunluluğunun önümüzdeki dönemde yasalaşacağı bile duyuruldu. Uzun lafın kısası, geleceğin otomobili şehirde barınmak istiyorsa gürültü çıkarmamalı, çevreye zarar vermemeli ve kazalara karışmamalı. Önümüzdeki yıllarda göreceğimiz hibrit otomobillerde yer alan pillerin, araçları şehir sürüşlerinde sıfır emisyonla yürütecek potansiyelde olması bu problemi çözmek için yeterli olacaktır. Dahası, bu otomobillerin tamamında otonom fren, yaya ve bisiklet algılama gibi sofistike çarpışma önleyici sistemlerin barınacak olması da önemli bir artı. Ayrıca navigasyon sistemleri diğer araçlarla bağlantılı hale geleceği için trafik sıkışıklarının minimuma indirilmesi planlanıyor. Navigasyon sistemi konusuysa değişken, bu konudaki gelişimlere günümüzde bile şahit olmak mümkün. Örneğin Hyundai’nin amiral gemisi G90, sürücüleri kasislerde, hız sınırlamalarında ve okul geçişlerinde uyaran bir navigasyona sahip. Bu sistemin şimdilik sadece Japonya pazarında sunulduğunu da ekleyelim. Şehirdeki trafik kazalarının kayıtlarını tutan navigasyon sistemi üzerinden kaza oranı en düşük rotalar üzerinden yolculuk planlamak da mümkün. Geleceğin otomobillerinin kullanacağı büyük bir bilgi bulutu bütün navigasyon sistemleri tarafından kullanılabilecek. Örneğin bu sayede kırmızıya dönmüş bir trafik ışığından önce içten yanmalı motor özel bir zamanlama ile kapanacak ve otomobil ışığa kadar kendi enerjisini kullanacak. Fakat şehirler öyle ciddi bir hızla kalabalıklaşıyor ki, otomobilin şehirdeki geleceği için daha fazlasına ihtiyaç olacaktır. Bunun farkında olan Audi, Boston’da yürütülen bir otopark projesine sponsorluk yapıyor. Projenin amacı otonom sürüş yapabilen araçlara uygun bir otopark tasarımı yapmak ve şehirde park yeri arama derdine son vermek. Siz inin, parkı otomobil halledecektir! Yazımızın bu kısmında bahsettiğimiz ‘geleceğin otomobili’ni görmek için o kadar da uzun bir süre beklememiz gerekmeyecek. Yeni teknolojilerle birlikte şehir sürüşlerini kolaylaştıracak araçların 2020 gibi yaygınlaşmaya başlaması öngörülüyor. Otomobil üreticileri politik engellerden ve sosyal trendlerden sıyrılmayı başarırsa, daha uzun yıllar şehirlerde sürüş yapma özgürlüğümüz olacaktır diye düşünüyoruz.

JW

Elektrikli Otomobilimi Nasıl Şarj Edeceğim?

Elektrikli otomobillerin ve plug-in hibritlerin şarjı kablosuz teknolojilerin gelişimi sayesinde hızla daha kolay hale geliyor. Araca bir kablo bağlamak yerine, kablosuz şarj pedinin üzerine park edin yeter. Qualcomm’dan Chris Borroni ‘manyetik rezonans’ tekniğiyle çalışan kablosuz şarj teknolojisi için şunları söylüyor: “Kablosuz şarj için gerekli mesafe aşağı yukarı 20 cm. Bu işlem bir opera sanatçısının sesiyle cam kırmasına benziyor. Tabanda yer alan ve üzerinden elektrik akımı geçen bir sargı, otomobilin altındaki diğer sargı üzerinde elektrik oluşturuyor ve bataryalar elektromanyetik indüklenme ile şarj ediliyor.” Qualcomm’un bu konudaki bir başka çalışması da yol yüzeyine yerleştirilen ve hareket halindeki elektrikli otomobilleri şarj eden pedler.

YAZI Matt Burt, Jesse Crosse, Hilton Holloway ve Darren Moss

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir