Kullananların ‘şimdiye kadarki en iyi M otomobili olabilir’ yorumlarının üzerine Baran Özçaylan BMW M2 ile ABD’nin en meşhur yarış pistlerinden Laguna Seca’da buluşmak için aramızdan bir süreliğine ayrılıyor.
Ofiste sıradan bir gün, kahve makinesinde kahve bitmiş, çaya yeni su çekilmiş – böyle şeyler hep beni bulur zaten; fotokopi çekerken kağıt biter, elimi zımbaya atarım teli kalmamıştır… Sizin anlayacağınız şanssız bir adamın tekiyimdir. Tam bunları düşündüğüm sırada bilgisayarımın posta kutusuna düşen bir mail sayesinde Türkiye Cumhuriyeti sınırlarındaki en şanslı iki kişiden biri olduğumu farkettim!Borusan Otomotiv kurumsal iletişim müdüresi sayın Fatma Tüker’den gelen mesajda Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşecek Mini Cooper Cabrio S, BMW M2 Coupe ve BMW X4 M40i modellerinin dünya lansmanlarına Türkiye’den davet edilen iki kişiden birisi olduğumu ögrendim. Bir değil, iki değil, tam üç tane müthiş aracı inceleme ve Laguna Seca pistinde test etme şansını başka kimselere kaptıramazdım. Bu nedenle ofistekilerin bu mesajı görmelerini engellemek için bilgisayar serverlarımızı imha ettikten sonra belki peşime takılırlar diye herkesi ofise kilitleyip ilk uçağa atladım.13 saatlik uçuş boyunca kafamda binlerce soru, kalbim ağzımda atıyor.
BMW M2 sıfırdan tasarlanmış gerçek bir M; 370 bg ve sadece 1495 kg. Otomobil hakkında merak ettiğim onca şeye rağmen testin Laguna Seca’da yapılacak olması beni çok rahatlatıyor. Laguna Seca benim arka bahçem. Hayır, Kuzey Kaliforniya’nın yerlisi değilim, ama o pisti yıllar boyunca ve yüzlerce defa turladım. Virajlar ve o meşhur Corkscrew aklıma kazılı durumda. Yüzümde şeytani bir tebessümle gözlerimi kapatıp kafamın içinde pisti bir kez daha geçiyorum. Fren ‘O’muydu yoksa ‘R2’ miydi hatırlamıyorum, ama önemli değil, frene kimin ihtiyacı var ki, Türküm ben, fren tırsaklar içindir.Kuzey Kaliforniya’nın Monterey nahiyesindeki ufak bir kasaba ebadındaki otelimize yerleşir yerleşmez, paldır küldür Amerika’ya gidince kendisini ve çocukları terkettiğimi düşünen sevgili karımı arayıp gönlünü alıyorum. Ya da aldığımı zannediyorum. Odanın fotoğrafını ve videosunu whatssapp’dan atmasaydım iyiydi aslında ya neyse, sanırım ona kızdı –‘oha’ der mi insan kocasına yahu?Başucumda adıma bir zarf! Aha diyorum, çantaya tıktığım havluların açıyorum. M Division mühendisliğin başkan yardımcısından proje müdürüne, şasi geliştirmeden motor şanzıman bölümüne kadar ne kadar mühendis varsa toplanmış, yetmemiş yanlarına iki tane de fabrika test pilotu almışlar, bize bir mektup yazmışlar. Özetle şöyle tercüme edeyim efendim; ayağınızı denk alın arkadaşlar, çok acayip bir otomobil yaptık ve 8 mühendis iki pilot karşınızdayız. Kimseden de korkumuz yok, sorun sorabildiğiniz kadar.
Pilotların isimleri de bi yerden tanıdık, ama dur bakalım.Burası gözgöze geldiğimiz yer Akşam yemeğine inmek için otelin içinde giden hatlı minibüsten inince (evet o kadar büyük bir otel), karanlığın içinde masmavi birşeyle gözgöze geldik. Kazık kadar adam bir anda 7 yaş seviyesine iner mi? Hiç kıvırtmadan direkt söylüyorum, inermiş! M2’yi yakından görüp ona dokunmamak mümkün değil. Hayır, sonuçta oraya Autocar’ı temsilen gitmişsin, bir ağırlığın olsun değil mi efendim? Değerli yabancı basın mensubu arkadaşlarımın kınayan bakışlarına aldırmadan otomobilin altına yatıp, kendi kendime konuşarak orasını burasını kurcalayıp, bir de selfie çekince motor ve şanzımandan sorumlu Marcus Engelke kibarca beni otelden içeri aldı ve hemen arkamdan M2’ye üşüşen temizlik ekibi hızlıca otomobilde bıraktığım el ve yüzümün izlerini ortadan kaldırdılar. İçeri girerken ona usulca fısıldadım -sabah görüşmek üzere!Sabah 06:00 kahvaltı! Türkiye saatiyle işkembe çorbası içme zamanı olduğundan mı bilinmez, kahvaltıda epey bir pis boğazlık yaptım ayıptır söylemesi – Yazarın kendine notu: Sonrasında yarış pistine gideceksen insan evladı gibi ye! İçim kıpır kıpır, hafiften heyecan mı başladı bende? Yok canım, ne alakası var.
Ya ben bu karşı masada oturan pilotu nereden hatırlıyorum? Hay allah, neyse çıkacak bir yerden. Saat 08:15 pistteyizUmarım yol arkadaşlarım heyecanımı fark etmezler diye geçiriyorum içimden, ama suratımdaki anlamsız gevrek tebessüm ve anlımdaki terler saklamamı zorlaştırıyor. Programımız epey yoğun; önce basın toplantısı var, sonrasında ilk piste çıkacak grup bizim grubumuz, ama kaç kişiyiz kim var kim yok, ufaktan terlemeye başladı, kalp atışlarım gitgide hızlanıyor. Lobide kesiştiğim M2’nin ikizleri etrafta, pit alanı lastik izleriyle dolu, millet adını asfalta yazmış. Kulaklarım hafiften uğulduyor. Padokta devasa bir çadır, önünde sıraya dizilmiş manuel şanzımanlı masmavi M2’ler, yanlarında bembeyaz X4 M40i’ler. Üç grup olarak araçlarla rotasyon yapacağız. Önce basın toplantısı, sonra bizler piste, sonra M2’lerle okyanus kenarı gezinti rotası, sonra da X4 M40i… Bu kadar mavi otomobil arasında iki tane simsiyah M2 var. Yan camlarda pilotların soyadları Glock ve Farfus. Ve anons geldi, basın toplantısı başlıyor. Okulun ilk günü heyecanlısındır, ama aslında korkuyorsundur da kendine bile itiraf edemezsin ya, galiba o durumdayım. Pistin grafikleri benim alışık olduğumdan çok çok daha gerçekçi, bu Laguna Seca oyun konsolundakine pek benzemiyor. Hele ki M2 daha önce gördüğüm kullandığım şeylere hiç benzemiyor. Hepimiz meraklı gözlerle bilgi toplamaya çalışıyoruz, acaba M2 nasıl bir yaratık? Normal birşey olmadığını az çok tahmin ediyorum. Kağıt üzerinde bakınca zaten başımıza gelecekler üç aşağı beş yukarı belli.
Matematiğim pek parlak değildir, ama güç/ağırlık dengesine bakınca bu otomobilin durumu ortaya çıkıyor: 1495 kg/370 bg, yani ton başına 244 bg. Bu rakamlar 430 bg’lik M3’te ton başına 277 bg, 340 bg’lik 1 Serisi M Coupe deyse ton başına 225 bg. 1M Coupe’den daha güçlü, ama M3’ten daha yumuşak. Işıklar sönüyor ve nihayet şov başlıyor. Hepimiz kıvramaya başladık; hani çok güzel bir kadınla sohbet edersiniz ve bir süre sonra onu aslında dinlemediğinizi sadece büyülenmiş gibi onu izlediğinizi fark edersiniz ya, açıkçası benim durumum tamamen öyleydi. Neler söylendiğini neler anlatıldığını pist deneyimi sonrasında hatırladım, ama oynayan videolar esnasında inanın adımı bile hatırlamıyordum. Perde açıldı ve M2’ler hangarın içinde ortaya çıktı. O an bütün salon birbirinin üstüne basarak otomobillere koşmamak için kendini zor tuttu – en azından ben o durumdaydım. Yüksek volümlü müzik eşliğinde can çekişir gibi lastik sesleri çıkararak etrafı dumana boğan M2 videoları bitti, fırtına biraz diner gibi oldu. Mikrofonu alan pilotlar sanırım kafesinde huysuzlanan kudurmuş otomobil gazetecilerini görünce kibarca bu açıklamayı yapma gereğini duydular: ‘Bizim Bmw ile olan kontratımız hala devam ediyor ve burası pilot seçmeleri değil, o yüzden sakin olun’İlk grup için güvenlik brifinginden sonra kapılar açıldı. Pistte iki siyah M2’nin arkasına sıralanmış üçer adet mavi M2. Her sürücü Pacecar arkasında toplam 8 tur dönecek; 3 tur pisti tanıma 4 tur hotlap ve tek tur soğutma. M2 ile ilk buluşmamız gerçekten ‘’Speeddate’’ kıvamında olacak. Pisti sadece Playstation’dan bildiğim için M2’yi ve pisti biraz daha yakından tanıyabilmek adına Timo Glock’un yan koltuğuna kendimi atıyorum.Son derece samimi bir şekilde gelip koltuğa oturuyor ve umarım kahvaltıdaki koca omletini sindirmişsindir diyerek start tuşuna basıyor. Tek turbolu N55, hırıltı ve homurtu arası sesler çıkartarak çalışıyor.
Hareket ediyoruz, Allahım beni neyle sınıyorsun demek istiyorum.Yarış pilotlarının aynı anda birden fazla şey yapabildiklerini biliyorum, şahsen benim multi-tasking kapasitem yürürken sakız çiğneyebilmeyle sınırlı, sonrasında sistemim hata veriyor. Fakat Glock bey bambaşka. Tek eliyle gazlarken, diğer elinde telsiz, arkamızdaki iki aracın apeks çizgilerini ve frenaj noktalarını takip edip, aynı zamanda pisti noktası noktasına anlatıyor. Tatlı alman aksanlı ingilizcesiyle; Let the car roll in to corner, easy on the brakes, hard on the accelerator.Buranın Corkscrew’u çok meşhurmuşLaguna Seca’nın alameti farikası 8 ve 8A virajını size şöyle tarif etmeye çalışayım: Uzun bir düzlüğün sonrasında ufuk çizgisinden başka hiçbirşey görünmeyen bir sol viraja geliyorsunuz. Tam bu noktada otomobili sola girmeye ikna ederken vazgeçip bir anda hiç birşey görmediğiniz sağ tarafa dalıyorsunuz. Ulaaan şarampole mi uçuyoruz duygunuzu pekiştirmesi için özel tasarlanmış bu güzide virajımız tepe noktasından alt noktasına kadar 10 katlı (doğru okudunuz 10 yazıyor) bina yüksekliğinde irtifa kaybettiriyor. Yani aslında hakikaten şarampole uçuyorsunuz, sadece dogru çizgiyi yakalayıp girdiğinizde altınızda yolun devamı oluyor. Ayrıca Playstation’dan ben orayı biliyorum filan da demeyin, sizi bulur kalbinizi kırarım, ben gittim o işler öyle değilmiş.Timo ile ilk turun şokunu atlattıktan sonra M2 beni iyice şaşırtmaya başladı. Ön taraf inanılmaz stabil ve kararlı. Aracın arkasıysa siz kopartmak için atak yapmadığınız sürece bırakmıyor, aman koptu dediğiniz yerde bile hala ısrarla bırakmıyor. Ayağınızın altında son derece kontrollü dağılan 370 bg ve overboost ile gelen 500 Nm tork sizi süperkahraman özgüvenine taşıyor.Nihayet sıra bana geldiTimo Glock’un yan koltuğundan Augusto Farfus’un kuyruğuna geldim. Augusto aracına binmeden önce yanımıza geldi. Benimle konuşurken ses tonundan bir anda adamı hatırladım; Youtube’da Nurburgring’de M3 le karısının aklını alan adam bu. Yaklaşık olarak içinde sadece 9 dakika geçirmiş olduğu M2’de beni eski F1 pilotunun yanından alıp DTM yarışcısının peşine takan ilahı kudretin bir bildiği vardır elbet diyerek kaderime teslim oldum. Derin bir nefes aldım ve gülümsedim. Agusto, please be gentle . Yeni bir otomotiv efsanesinin doğumuna tanıklık etmiş olduğum bu deneyim benim için unutulmaz anlar arasında üst sıralarda yerini aldı.
0 comments