Yeni alınan bir patent Ferrari’nin hibrit geleceğiyle ilgili ipuçları veriyor.
Ferrari’nin planları arasında süperspor performansı sunan ve sadece elektrikle yaklaşık 50 km gidebilen bir hibrit otomobil hazırlamak var. Autocar tarafından ortaya çıkarılan ve geçtiğimiz yaz alınan bir patent bu planla ilgili önemli ayrıntılar içeriyor. Yeni modelin ne olduğuyla ilgili detaylar net değil fakat önden motorlu mimarisinin olmasının haricinde, söz konusu aracın 2020 gibi hazır olması ve F12 Berlinetta’nın yerini alması mümkün. Bu arada bahsettiğimiz yeni teknolojinin tabana yerleştirilmiş ince bataryaları ve arka kısımda şanzımanla entegre elektrik motoru, hibrit mimarinin ortadan motor için de uygulanabilir olması anlamına geliyor. Dolayısıyla yakında ortaya çıkması neredeyse kesin olan giriş seviyesi Dino’nun da hibrit olması ve V6 turbo beslemeli ile elektrik motorunun birleşimi sayesinde hem performans, hem de ekonomi sunması muhtemel görünüyor. Ferrari’nin ilk hibrit konsepti 2010’da tanıtılan 599 temelli bir otomobildi. 2013 yılında ise düşük adette üretilen LaFerrari’nin performansını kuvvetlendirmek için elektrik motorlarından destek alınmıştı. Fakat bu kez hibrit teknolojisinin seri üretime geçirilmesinden bahsediyoruz. Birçok büyük otomobil üreticisi gibi, Ferrari’de sıfır emisyonlu şehir konseptinin hayata geçme ihtimaline karşın sadece elektrikle yol alabilen bir otomobile sahip olmak istiyor. Amacı şehir merkezlerindeki hava kirliliğini önlemek olan bu fikir, bildiğiniz üzere Londra’da 2025 yılından itibaren yürürlüğe girecek. Tıpkı California T gibi, yeni Dino da daha önce Ferrari sahibi olmamış insanlara hitap edecek ve satışlara büyük destek olacak. 2013 yılında California T temelli olduğu anlaşılan ve 599’un küçültülmüşü gibi görünen kamuflajlı bir prototip yakalanmıştı. Meğer o otomobil yazımıza konu olan hibrit sisteminin ilk yol uygulamasında test aracı olarak kullanılmış. Alınan patent önden motorlu ve arkadan itişli bir otomobille ilgili… İki aksın arasında yer alan ve zemine yerleştirilen iki adet batarya kutusunun gerisinde, en arkada klasik çift kavramalı otomatik şanzıman yer alıyor. Elektrik motoru ise, tıpkı 599 konseptinde olduğu gibi, şanzımana entegre biçimde çalışıyor. Patentte yar alan otomobilin en dikkat çekici ayrıntısı batarya kutusu. 599 konseptinde iki adet minik lityum iyon batarya kutusu vardı ve toplam kapasite 3 kWs idi. Fakat günümüzün plug-in hibritlerinden Volkswagen Golf’ün batarya kutusu 8.8 kWs kapasiteli ki Golf çok daha küçük bir otomobil. Bu durum patent üzerinden de anlaşılıyor çünkü görünene göre mühendisler batarya kutusuyla ilgili söz konusu problemi çözmek için çok çabalamış. Elinizde kompakt bir süperspor var, arka kısım şanzıman tarafından işgal edilmiş durumda ve markanızın ismi Ferrari olduğu için bataryaların tabana
yerleştirilmesi ve oturma pozisyonunun yükselmesi mümkün değil. Hadi buyurun cenaze namazına… Bu sorunu çözmek için uzun süre uğraşan mühendisler, sonunda silindirik batarya çözümüne ulaşmış. Plana göre batarya kutusu otomobilin gövde hattı boyunca, ‘support matrix’ isimli bir konseptle diziliyor ve oturma pozisyonunu yükseltmeden, kapı eşiği hizasında duran bir enerji kaynağı ortaya çıkıyor. Herhangi bir yandan çarpma durumunda otomobilin pil kutusunun korunması büyük önem arz ediyor. Bu yüzden patentteki konseptin kalın kapı eşikleri bir yana, en önemli koruma mekanizması ‘support matrix’ten doğuyor. Bu sisteme göre minik pil hücreleri çapraz biçimde diziliyor ve darbe durumunda ortaya çıkan tehlike büyük oranda azalıyor. Pil hücreleri arasındaki bağlantılara ‘disconnecting plates’ ismini veren Ferrari mühendisleri, yandan darbe alındığında çapraz bağlantılara sahip olan pillerin birbirinden ayrıldığını ifade ediyor. Patentin konuyla ilgili kısmında şu ifadeler yer alıyor: ‘Ferrari’nin kullandığı kimyasal içerikli piller, yandan çarpma durumlarında birbirlerinden ayrılıp devreyi kesiyor ve elektrik temelli bir tehlike potansiyelini minimuma indiriyor.’‘Bu yüzden, bataryalar ayrıldığında tehlike arz edecek bir elektrik enerjisi kalmıyor çünkü bütün enerji minik hücrelere bölünmüş ve etkisiz hale getirilmiş oluyor.’ Patentten de anlayacağınız üzere kaza durumunda tehlike arz eden ve normal zamanlarda otomobili yürüten enerjinin ortaya çıkması için bütün bataryaların birlikte çalışması gerekiyor. Ne var ki darbe algılandığında ve bağlantılar koptuğunda, pillerden kaynaklı enerji tehlike oluşturmayacak kadar küçük kalıyor. Ayrıca söz konusu hibrit mimariden anlaşılacağı üzere, Ferrari’nin hibrit mimarisi gelecekte hem önden hem de ortadan motorlu araçlarda hayat bulabilir. Ferrari’nin bir başka patenti de otomobillerin ön ve arka kısımlarını gövdeye merkezden birleştirmekle ilgili bir üretim tekniğini anlatıyor. Kompozit gövdeye sahip olan araçlardan tanıdık olabileceğiniz bu üretim tekniğinde otomobillerin ön ve arka kısımları merkezden birleştirilir fakat Ferrari’nin patentinde daha farklı ve daha yenilikçi bir çözüm var: Süperspor araçların ön ve arka kısımlarını, gövdede yer alan ve enlemesine yerleştirilen bir güçlendiriciye sabitlemek. Bu teknolojinin en önemli avantajı üretim süresini düşürmesi. Ayrıca önemli tamir işlemlerinde otomobilin gövdesini ayırmak da oldukça kolaylaşıyor. Son olarak, bu sistemin sadece çelik ve alüminyum gövdelerde değil, kompozit gövdelerde de uygulanabilir olduğunu gördük. Fakat kağıt üzerinde cici görünen bu patentin uygulamasıyla ilgili küçük tatsızlıklar hissediyoruz. Düşünsenize, bütün Ferrari’ler aynı üretim tekniğiyle hazırlanıyor ve ortak gövdeyi kullanıyor. Dolayısıyla iç mekan mimarileri ve batarya kutuları büyük oranda aynı… Bu durum VW’de sırıtmaz ama Ferrari’de? Bardağın dolu tarafında ise söz konusu üretim tekniği sayesinde maliyetini düşüren ve gelecekteki modelleri için daha fazla geliştirme bütçesine sahip olan bir Ferrari görme ihtimalimiz var. Yine de bütün Ferrari’lerde aynı kokpiti görmek kulağa biraz ürkütücü geliyor.
HILTON HOLLOWAY
0 comments