Bildiğiniz diğer tüm Volkswagen otomobilleri bir kenara bırakın. Almanların en yeni stratejilerinin ve gelecek planlarının 4 teker üzerinde hayat bulduğu bir otomobille karşı karşıyasınız; Volkswagen Arteon.
Markaların ‘premium’ çatısı altına girmek çabaladığı günlerdeyiz. Şüphesiz ki daha çok kar etmenin yolu bu noktadan geçiyor. Bu amaç için eski gelenekler teker teker terk ediliyor, ‘sürücü otomobilleri’ üretme iddiasında uzun süredir direnen kaleler teker teker düşüyor. Bunun için markaları kim suçlayabilir ki? Artık 50:50 ağırlık dağılımından çok 360’ park kamerasını önemseyen müşteriler çoğunlukta (360 derece park kamerasının da önemli bir donanım olduğunu inkar etmiyorum). Hal böyleyken de ‘yok olmamanın’ yolu arzu edilen otomobili üretmekten geçiyor. İşte onlardan biri karşınızda.
Arteon, Volkswagen’in ciddi ‘premium’ rakipleri karşısında elindeki tüm silahları kullanarak ürettiği bir ‘ideal otomobil’. Bolca donanım, etkileyici tasarım, sıradan gövde tipini reddeden ‘fastback’ gövde ve bir çok ilgi çekici detay. CC’nin yerini alan Arteon, her ne kadar bir çok detayıyla kendisini anımsatsa da Passat’tan çok farklı bir yerde. Yalan söylemeyeceğim; Arteon’un çeşitli oyuncakları dışında beni etkileyemeyeceğini, biraz daha pahalı bir Passat kullanacağımı düşünüyordum. Fakat yanılmışım. Volkswagen’in bugüne kadar ‘premium’ iddasına en çok yaklaştığı hatta bu iddiayı gerçekleştirdiği bir otomobil kullandım.
Arteon, fastback gövdesiyle bir çok insanın gözünde +1 puana sahip. Coupe’vari tavan çizgisi, yeni marka yüzü ve omuz çizgileri de ayrı ayrı puan alan kalemlerden. Her ne kadar ‘’yeni CC mi bu?’’ sorularıyla karşılaşsam da Arteon’un çok daha farklı göründüğünü dikkatli gözler anlayabilir. Otomobilin çamurluklarını da içine alan geniş motor kaputu ve kıvrımlı omuz çizgisi (bu detayın Audi A5’teki çizgiye fazlasıyla benzediğini de söylemem gerek) bence Arteon’un imzası niteliğini taşıyan detaylardan. Tabi bir de motor kaputu üzerinde, farklı yönde ilerleyen 3 ‘çizgi’ var. Alışılmışın dışındaki motor kaputu nedeniyle kaybolan gövde çizgisini sanal olarak tayin eden en dıştaki hat ve A sütununa kadar uzanan kalın kıvrım, otomobilin far ve ızgara tasarımındaki hareketi otomobilin devamına taşıyor. Alçak tavan çizgisiyle beraber gelen ‘atletik’ imaj da Arteon’un ‘sportif’ ve ‘agresif’ karakterini tamamlıyor. Arteon’un yüzündeki çizgilerle gelecek Volkswagen modellerinde sıkça karşılaşacağız. En azından marka yetkililerinin verdiği bilgiler bu yönde.
Altyapısında bir çok kardeşi gibi MQB platformu bulunan Arteon, ebatlarıyla ‘modüler’ kelimesinin hakkını verecek sayılara sahip. Yeni Arteon, en yakın kardeşi Passat’ın 2791mm’lik aks açıklığına karşılık 2837mm’lik bir değer sunuyor. Genişliği de en az aks açıklığı kadar fazla olan Arteon, kardeşinden tam 10cm daha uzun. Tüm bu rakamlar sayesinde kabininde sınıf standartlarının üzerinde bir yaşam alanı sunan Arteon, devasa bagajıyla da hem tarz hem de kullanışlı olunabileceğini kanıtlıyor. Fastback gövdeyle gelen devasa yükleme alanı ve 563 litrelik bagaj hacmi standartları aşıyor.
Tüm bu sayıların dışında Arteon’da önemli bir fark daha var; sürüş pozisyonu. Passat’ta en iyi konumu bulmak için zorlandığınız dakikaları Arteon’da başka işler için harcayabilirsiniz. En iyi şekilde optimize edilmiş koltuk pozisyonu, sürücünün en iyi görüş açılarıyla uygun sürüş pozisyonunu bulmasını kolaylaştırıyor. Arteon’u tanımlayan en önemli detaylardan ‘sportif’ sürüş karakteri için uygun zemin ilk basamakta başarıyla oluşturulmuş oluyor.
Harekete geçildiğinde ise bu sürüş karakterini ileri basamaklara taşıyan iki önemli konu açılıyor. Bunların ilki 2.0 litrelik dizel ünite ve DSG ikilisi. 240 bg güce ve 500 Nm torka sahip bu üniteyi zaten Passat’tan tanıyoruz. Fakat yalıtım sayesinde bu kez daha az sesini duyduğumuz dizel ünite, diğer tüm değişkenlerle birlikte daha istekli çalışıyormuş izlenimi uyandırıyor. Haldex dört tekerlekten çekiş sisteminin de yardımıyla gücünün tamamını yere aktarmayı başaran motor, Arteon’un 1828 kilogramlık gövdesini ‘hadi oradan’ demenize sebep olacak kadar iyi hızlandırıyor. Tabi ki bu durumda 7 ileri DSG şanzımanın hızlı ve pürüzsüz geçişleri takdiri hak ediyor. Ayrıca güçlü bir dizel motorla anlaşmazlık yaşamadan uyum içinde çalışması da başka bir başarı. Motor ve şanzıman demişken; Arteon’un tüketim değerlerini şehir içinde özensiz kullanımla 8 lt/100km civarında tutmayı başarabildim. Fakat biraz gazlamanın sonunda ekranda gördüğüm değer 13lt/100km idi. Yine de makul sayılabilir.
Diğer konu başlığı ise adaptif şasi kontrolü, dört tekerlekten çekiş sistemi, süspansiyonlar ve elektronik kilitli diferansiyel gibi konuları altında barındırıyor. Tüm bu bileşenlerin başarılı uyumu Arteon’un sürüş karakterini standartların üzerine taşıyor. Tutunma konusunda Golf R kadar istekli davranan ve ağzını açık bırakan Arteon, ‘Comfort’ modunda rafine ve sessiz bir uzun yol sedanına dönüşüyor. Passat’ın süspansiyon sistemini kullanmak yerine yeni bir sisteme yer veren Volkswagen, herkesin işaret parmağıyla gösterdiği ‘BMW dengesini’ yakalamışa benziyor. Arzu edildiğinde agresif ve dinamik, ‘yeter artık’ dediğinizde ise konforlu ve huzurlu. 20inçlik jantlara rağmen yakalanan bu denge Arteon’un en büyük silahlarından biri. Tabi bunun düzgün asfaltlar ile ‘makul’ çukur ve kasisler için geçerli olduğunu söylemek lazım.
2 litrelik dizel motorla sürüş profili seçimi ve adaptif şasi kontrolünü standart olarak sunan Arteon, kullanıcılarına; Eco, Normal, Comfort, Sport ve Individual olmak üzere 5 farklı seçenek sunuyor. Adaptif süspansiyonların eksikliğinin en çok hissedildiği bu kısımda eldeki imkanlarla seçilen profile göre en uygun sürüş ortamı yaratılmaya çalışılıyor. Bu konuda en büyük değişimi ‘proagresif’ direksiyon sistemi gösterse de sınırlar zorlanmaya başladığında direksiyon sistemi de hissiz ve içgüdüsel olmayan geri bildirimleriyle motor-şanzıman-şasi üçlüsünün gerisinde kalıyor.
Yaşam alanına geçtiğinizde bir anlığına ‘yanlışlıkla Passat’a mı bindim?’ diye düşündüren Arteon, ne yazık ki diğer kalemlerde yakaladığı başarıyı bu noktada devam ettiremiyor. Fiyat etiketini gördükten sonra kokpitinde farklı detaylar görmeyi umduğunuz Arteon, sunduğu teknolojilerden ve donanımlardan öteye geçecek bir ‘premium’ algısı yaratamıyor. Tek fark daha yukarıda konumlandırılan konsol sayesinde yakalanan ‘çevrelenme’ hissiyatı. 8inçlik bilgi-eğlence sistemi ekranını tüm donanım paketlerinde standart olarak sunan otomobilde, test aracımızdaki gibi 9.2 inçlik daha büyük ekran opsiyonel olarak sunuluyor. Söz konusu sistemin; dokunmatik ekran performansı, hareketle kontrol özelliği, grafik detayları ve içerik zenginliği her ne kadar göz doldursa da tüm donanımlarda standart olmadığını bilmek üzücü. Neyse ki ‘Active Info Dısplay’ ismi verilen dijital sürücü gösterge ekranı standart. İsteğe göre farklı profillerle (tüketim ve verimlilik, navigasyon, klasik görünüm ve daha fazlası) kullanabildiğiniz gösterge ekranı, işlevsel yapısıyla ve kaliteli grafikleriyle kokpitin zayıf imajını güçlendiriyor. Kullanımına ise hızlıca alışmak mümkün.
Anahtarsız giriş ve çalıştırma, elektrikli bagaj kapağı, ısıtmalı koltuklar, LED farlar gibi olmazsa olmaz bir çok donanımı standart olarak sunan Arteon, aranılan tüm konfor donanımlarına sahip. Peki ya daha fazlası? Otonom sürüşün bu kadar ciddi boyutta önem kazandığı günlerde Arteon gibi önemli bir otomobilde direksiyona müdahale eden ve otomobili tekrar şeridine sokan bir sürüş asistanı görmek isterdim. Ayrıca kör nokta asistanı ve iyi bir ses sistemi opsiyonu da fena olmazdı.
Tasarımıyla ve misyonuyla Volkswagen’in gelecek modelleri hakkında ciddi ipuçları veren Arteon, 150 bg’lik giriş seviyesi modelinde 288.700 TL’lik bir fiyat etiketine sahip. Test aracımızın fiyatı ise 320.900 TL. 2 litrelik motorun vergi dilimi itibariyle kaçınılmaz bir fiyat şoku yaşatan Arteon, ilerleyen dönemlerde 1.5 litrelik TSI motorla da satışta olacak. Fiyatı, tasarımının ve imajının önüne geçen bu ‘premium’ Volkswagen’e sahip olmak için daha düşük vergi dilimine girecek yeni motoru beklemekte fayda var. Fakat 4 tekerlekten çekiş sistemini ve 500 Nm torku başka bir seçenekte bulamayacağınız kesin.
Yazı: Mehmet Akif Doğan
Fotoğraf: Savaş Yılmaz
0 comments