Stuttgartlı üreticinin orta-üst sınıftaki modeli E-Serisi, yine kendi sınıfına getirdiği yeniliklerle kendinden konuşturacak gibi görünüyor. Bakalım yeni sedan, teknolojileriyle olduğu kadar sürüşüyle de etkileyici mi?
Günlerden Pazartesi ve test otomobillerini teslim aldığımız Mercedes Hadımköy tesisine adım atıyorum. Yeni E Serisi’ni şimdiye kadar yakından görme şansına erişememişim. Yavaş yavaş yürürken önüme çıkan siyah sedanı dikkatle inceliyorum. “Bu otomobil için hiçbir kuşkum yok evet, yeni E Serisi bu olmalı”. Fakat iyice yaklaşınca ve iç mekanına göz atınca hüsrana uğruyorum. Test otomobilimiz olan E Serisi ise biraz ileride duruyor ve nihayet kavuşuyoruz. Gerçekten de bu otomobili dikkatli bakmadığınız sürece S Serisi ile karıştırmanız işten bile değil. Sadece iki otomobili yan yana koyduğunuz zaman farkların belirginleştiğini görüyorsunuz. S Serisi’nin farları ve radyatör ızgarası belirgin derecede daha büyükken tampon yapısı da oldukça farklı. Aynı şekilde stop grubu çok benziyor olsa da dramatik form farkları var. İnsanların trafik esnasındaki bakışları da hiç farklı değil, eminim ki çoğu sürücü bu otomobili S Serisi ile karıştırdı ve bu otomobilin olası sahipleri için yüceltici bir durum diyebiliriz. 2013 yılında makyajlanan bir önceki E Serisi’ne de yüzü benziyor olsa da bu iki otomobil arasında pek de ortak bir nokta yok. Selefine göre 43 mm uzayarak boyu 4923 mm’ye ulaşırken aks mesafesi de 65 mm artarak 2939 mm olmuş. Bu otomobillerin boyları ne zaman büyümekten vazgeçecek ben de merak ediyorum. Gerçekten iri bir otomobil olan E Serisi’nin Avantgarde, AMG ve Exclusive olarak 3 farklı donanım paketi var. Eğer C Serisi’nden çok bir S Serisi’ne benzemesini istiyorsanız test aracımızdaki gibi Exclusive donanım seviyesini seçmenizi tavsiye ediyorum. 17 inçlik jantlar ise her zevke hitap etmese de konfora önemli derecede katkı sağladığı bir gerçek.
Aslında şunu itiraf etmem gerekiyor; E Serisi’nin karoseri insanda heyecan uyandıran, yenilikçi bir tasarıma sahip değil. Zaten çok benzeri olan C Serisi ve S Serisi’ni yollarda uzun zamandır görüyoruz. Bu otomobilin asıl “olayı” yaşam alanında diyebiliriz. S Serisi’ndekine oldukça benzeyen forma sahip olan deri-kumaş karışımı koltuklar oldukça şıklar. Bu arada sağ ön yolcu koltuğu sol taraftan da kumanda edilebiliyor. Önde ve arkadaki baş, diz ve omuz mesafesi beklenildiği şekilde oldukça iyi durumda. Arka camdaki perde atalarında olduğu gibi orta konsoldaki tuş vasıtasıyla elektronik olarak kaldırılıp indirilebiliyor. Koltuklar oldukça rahat, istenildiğinde ısıtma, soğutma ve masaj fonksiyonlarıyla alınabiliyor ve içerideki ambiyans da gerçekten kaliteli. Kokpitin alt ve üst kısmında kullanılan deri, plastik materyaller ve test otomobilimizde yer alan fırçalanmış ahşap kaplamalar keyif verici türden detaylar. Asıl atılımsa otomobilin sahip olduğu iki adet 12,3 inç büyüklüğündeki ekranı. Soldaki tahmin edileceği gibi gösterge tablosunu, sağdakiyse multi medya, bilgi ve eğlence ekranını oluşturuyor. Gösterge tablosu, Modern, Spor ve Klasik olarak üç farklı tarza sahip. Otomobilin her yerine aydınlatması da 64 farklı renge göre ayarlanabiliyor. Gerek gösterge tablosunun gerekse diğer ekranın çözünürlüğü gördüklerim arasında en iyilerinden birisi diyebilirim. Sağdaki ekran üzerinden otomobilin tork ve güç verisine, uğradığı G kuvvetine erişilebiliyor ya da internet tarayıcısı olarak kullanılabiliyor. HD çözünürlüklü önde, arkada ve köşelerde yer alan park kameraları da buradan panoramik olarak dahi izlenebiliyor. Sistem yine bir Mercedes geleneği olarak dokunmatik değil, dairesel ya da touchpad şeklindeki Command kumandalarıyla komuta ediliyor. Bu kumandaların solunda yer alan ufak bir düğme yardımıyla da sürüş modları Drive Select üzerinden değiştirilebiliyor. Test aracımızda adaptif bir süspansiyon sistemi bulunmadığı için sadece motor, şanzıman ve direksiyon karakteri üzerinde değişime imkan tanıyordu.
540 litrelik bagaj hacminin uzun yolculuklar için dahi yeterli olduğu E Serisi’nin aksi yönündeki büyük kaputunun altındaysa yepyeni bir motor hazırda bekliyor Yeni OM654 kodlu motor, eskiden olduğu gibi 4 silindirli fakat en büyük avantajıysa bizim vergilendirme sistemimizle alakalı. Eski motor 2143 cc hacmiyle gerçekten talihsizdi. Yeni motorsa 1950 cc hacminde, silindir araları 94 mm’den 90 mm’ye indirilmiş. Silindir kapağı ve gövdesi alüminyumdan üretilen motorda, silindir yüzeyi ile piston arasındaki sürtünmeyi azaltan patentli bir Nanoslide kaplama teknolojisi de kullanılmış. Değişken geometrili tek turbo beslemeye sahip motor, 3800 d/dak’da 194 bg güç, 1600 ile 2800 d/dak aralığındaysa 400 Nm tork üretiyor. Motorun karakteri gerçekten de ipeksi yumuşaklıkta, eski motora oranla önemli derecede daha sessiz ve rafine hissettiriyor. Rolantinin hemen üzerinde bir miktar cansız hissettirse de orta devirlere kadar kesinlikle soluğu kesilmiyor ve 1,7 tonluk ağırlığı hiç zorlanmadan taşıyabiliyor. Ona eşlik eden 9 ileri vitesli otomatik şanzıman da sıkışık trafikte ilk iki viteste bazen kafa karışıklığı yaşasa da geri kalan sürede gayet hızlı ve konforlu şekilde işini yapıyor. Gücün arka aksa iletildiği E220d’nin tüketim verileriyse rakiplerine ders verecek kadar iyi. İstanbul keşmekeşinde E Serisi, 100 km’de ortalama 7,2 litrelik bir yakıt tüketim değerine ulaştı ki, bu değer eğer sağ ayağınıza hakim olursanız 5,5 litrelere de kolaylıkla düşebiliyor. Yeni motor kesinlikle E Serisi’nin en büyük silahı olmalı.
Mekanik anlamda göz yaşartıcı bir başarıya sahip olan E Serisi’nin konfor düzeyiyse sınıf ortalamalarından çok uzakta sayılmaz. Gerçekten rüzgar sesini içeriye alma konusunda çok hassas olan otomobilin süspansiyon sistemiyse aynı hassaslığa sahip değil. Yüksek hızlarda uçan halı kıvamında ilerleyen E Serisi, bozuk yollarda özellikle düşük hızlarda rahatsızlanmaya başlıyor ve özellikle arka süspansiyon sisteminden gelen vuruntu sesleri net şekilde seçilebiliyor. Otomobilde tercih edilen MOE Extented runflat lastiklerin de etkisi var, fakat E Serisi’nin standart süspansiyon sisteminde dahi çok daha konforlu olması gerekiyor; sonuçta rakipler yaşlı olsa da çok dişli.Düşük hızlarda arkadan kayma eğilimine girmeyi seven E Serisi, yüksek hızlardaysa burnunun dikine gitmekten hoşlanıyor. Tabii bu sırada biraz ruhsuz olan ve Sport+ modunda dahi yumuşak kalan direksiyon sistemi de gövde kontrolü konusunda isteneni vermiyor. Çok hızlı çalışsa da hissiz ve geri bildirimi zayıf olan sistem, “ben dinamik değil ağırbaşlı bir otomobilim” imajının altını çizen yegane unsur. Tabii çok iyi ayarlanmış oranları ve devasa ekrandan izlenen park kameraları sayesinde bu otomobili dar sayılabilecek yerlere park etmek ve çıkarmak oldukça kolay. LED farların görüş mesafesi de yağışlı havalar dışında oldukça iyi.
Ve gelelim en merak edilen kısıma. Bu otomobil, gerçekten reklamlarında da söylendiği gibi kendi kendine gidebilme kabiliyetine sahip mi? Hem evet, hem hayır. Drive Pilot adı verilen bu yenilikçi sistem, otomobilin çevresindeki radarları taban alan bir sistem. 130 km/s hıza kadar direksiyon sistemini, 210 km/s’ye kadarsa gaz ve frenlemeyi kendi emri altına alabiliyor. Direksiyonun arkasındaki tek bir kol yardımıyla hız sabitleyici, sol taraftaki düğmeler vasıtasıyla da direksiyon kontrolu ve adaptif şerit takipçisi hizmete alınıyor. Çok iyi çizilmiş şeritlerin olduğu, Avrupa standartlarındaki yollarda çok iyi şekilde çalışan sistem gerçekten de otomobili kendi kendine “sürebiliyor” tabii 30 saniyede bir elinizi direksiyonda tutmanız gerektiğini sürekli hatırlatıyor. Sıkışık trafikte de büyük rahatlık olan sistemin tek sıkıntılı yanı, Türkiye’deki trafik kültürüne biraz yabancı oluşu. Önünüze çıkan bir çiçek satıcısı ya da şarj kablosu satıcısı sebebiyle ani frenlemelere maruz kalacağınızı, şeridine uygun gitmeyen sürücüler sebebiyle de bol bol ani direksiyon hareketleri sebebiyle huzurunuzun kaçacağını şimdiden söyleyebilirim.
Gerçekten çok iyi bir paket olan Mercedes E Serisi, eğer dinamizm sosuna bulanmış büyük bir sedan yerine rahatlatıcı bir otomobil seçmek istiyorsanız biçilmiş bir kaftan.
YAZI: KEREM TOKMAK
FOTOĞRAF: GÜRKAN ÇAĞLAR
0 comments