Sürüş İzlenimi: Infiniti Q30S

Infiniti’nin Alman ortaklığından doğan ‘premium crossover’ modeli Q30S, tasarımıyla kendine has intibasını oluşturuyor.

”Infiniti gelenekselliğe meydan okur, güçlü teknolojileri ve kendini ifade eden tasarımıyla premium segmenti tekrar tanımlar…” Cümleyi okumayı bitirdikten sonra Q30’un tanıtım broşürünü aldığım yere bıraktım ve hazır olduğu söylenen Q30S’e doğru yürüdüm. Daha önce dizel versiyonunu kısa sürede olsa kullanma fırsatı bulmuştum fakat onunla çok fazla zaman geçirememiştim. Bu kez biraz daha şanslıymışım ki Q30S’le bir kaç gün beraberim. Hem de benzinli versiyonuyla.

Aracın kapısını açıp direksiyonuna oturduktan sonra az önce okuduğum cümle tekrar aklıma geldi. Biliyordum ki; Q30 aslında bana bir Mercedes GLA’dan farklı şeyler hissettirmeyecekti (ki bir kaç gün önce yeni Mercedes GLA ile bir kaç gün geçirmiştim.) Fakat işler tahmin ettiğim gibi gitmedi; yanılmışım. Infiniti Q30S’le ayrılırken GLA’da olmadığı kadar üzgündüm. Peki sebebi neydi? Farklı olan neydi? Beraber bulmaya çalışalım.

Infiniti Q30S

Motor mu? Hiç sanmıyorum. Mercedes’in 156 beygir gücündeki 1.6 litrelik turbo beslemeli benzinli motoru bir çok kez karşıma çıkmıştı. Her zamanki gibiydi; devir çevirmeye istekli, alt devirlerde bile canlı fakat tam bir tüketim canavarı. Gerçekçi tüketimi 8lt/100km’nin altına indirmek zor. Motorun 7 ileri DCT şanzımanla birlikteliği ise tartışmaya açık. 1250 d/dak itibariyle gelen 250 Nm tork küçük hızlanmalar için yeterli ivmeyi verse de düşük hızlardaki şanzıman tepkileri konforu baltalıyor. Yine de ‘gazlamak’ istediğinizde sıkı ve itaatkar geçişler hatalarını affettiriyor.

Sürüş? Altyapısı aynı olan iki otomobil ne kadar farklı dinamiklere sahip olabilir ki? (Lastik faktörünü saymazsak) Haklıydım. Tek yumurta ikizi oldukları belliydi. Önden kayma yok denecek kadar az, elektronik kontroller sürekli ensenizde, yaramazlığa izin yok… Fakat eğlence faktörü yok değil; süspansiyonlara görev bilinci aşılanmış. Her ne kadar ‘sertmiş’ gibi davransalar da sizi kötü yol şartlarından korumak için ellerinden geleni yapıyorlar. Otomobil yerden yüksek olsa da virajlarda hatrı sayılır bir tutuş varsa bunun süspansiyonlara borçlu.

Infiniti Q30S

Kokpit? Q30S’e biner binmez ipuçları dökülmeye başlıyor; kapı üzerindeki kontrol kumandaları, gösterge paneli, klima kontrol ünitesi… Bunlar tanıdık. Peki süet kaplı kokpit? İşte bunu GLA’da göremezsiniz. Her ne kadar detaylar Japon-Alman ortaklığını işaret etse de kokpitin tasarımı kendi albenisine sahip. Orta konsolun üstünde tam ortaya konumlandırılan bilgi-eğlence sistemi ekranı, GLA’nın eğreti duran ekranına göre daha çok tasarıma dahilmiş gibi görünüyor. Fakat işletim sisteminin eksikleri yok değil. Daha sezgisel ve daha iyi grafiklere sahip bir ekran kullanılabilir miydi? Bence evet.

Kokpitin geri kalan kısımlarında da ‘iyi malzemeler’ ile sağlanan izlenim ‘premium’ imajını pekiştirmeye devam ediyor. Özellikle ‘Bose Premium’ ses sistemi premium sedanlarda yüksek fiyatla sunulan opsiyonel ses sistemlerinden bile daha iyi tınılara sahip. Fakat koltuklarda elektrik ve hafıza fonksiyonlarının eksikliği Q30S’in imajına gölge düşürüyor. Ayrıca sürücü gösterge tablosunda tercih edilen sade tasarım (bilgi ekranı dışında), ikiz kardeşiyle karşılaştırıldığında fazla ilkel görünüyor.

Infiniti Q30S

 

 

Tasarım? Sanırım doğru cevabı buldum. Q30S’i daha çok sevmeme sebep olan şey kesinlikle tasarımıydı. Tek düze otomobillerin ele geçirdiği yollarda Q30 gibi bir sanat eseri görmek insanı mutlu ediyor. Kıvrımlı C sütunundan tutun da motor kaputundan başlayıp arka kısıma kadar uzanan omuz çizgilerine kadar bir çok farklı detay Q30’u uzun uzun seyretmenize neden oluyor. Tasarımla ilgili afili cümleler kurmaya alışık değilim fakat ön havalandırma ızgarasına,farlara ve arka tasarıma sanırım şiir yazabilirim (biraz garip olabilir). Otomobili kullandığım süre boyunca maruz kaldığım bakışlar da  bu düşüncelerimi doğruluyor. Sadece benim değil yoldan geçen bir Volkswagen CC sahibinin de durup Q30S’in fotoğraflarını çekmesi sanırım bundandı.

Q30, Infiniti’nin vizyonunun en ulaşılabilir örneklerinden birisi. Markanın özellikle üzerine bas basa vurguladığı tasarım konusunun altı boş değil. ‘Premium imajı’ oluşturma konusunda başarılı adımlar atan Japonlar, yeter ki her zaman yaptıkları küçük hataları yapmaktan kaçınsınlar. O zaman 199.768 TL’lik fiyat etiketini mazur görmeye başlayabiliriz.

Yazı: Mehmet Akif Doğan

Fotoğraflar: Gürkan Çağlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir