İki tekerleği var, elektrik motorundan güç alıyor, bir çeşit ulaşım aracı ve ÖTV’ye tabii tutuluyor. Sizce de Autocar’da yer almayı hak etmiyor mu?
Bu sayfanın başkahramanı Hovbo’ya yüksek ihtimalle AVM’lerde insanlar kullanırken ya da çeşitli tanıtım etkinliklerinde topluluğun dikkatini toplamak üzere görevlendirildiği sırada rastladınız. Yanınızdan hızla geçen bu “cisme” meraklı gözlerle baktınız. Hatta belki, bizim zamanımızda böyle teknolojiler yoktu diye iç geçirdiniz… Bilenler bilmeyenlere bahsetmiştir, ama Hovbo’yu bir de benden dinleyin. Hovbo, kaykay ve scooter karışımı olarak tanımlayabileceğim elektrikli bir cihaz. Saniyede 200 kere tarama yapan denge sensörleri sayesinde en ufak bir hamleniz Hovbo tarafından algılanıyor ve böylece -alışma sürecini de tamamladıktan sonra-doğal bir şekilde yol alıyorsunuz. Ayağınızı öne doğru eğdiğinizde ileri gidiyor, arkaya doğru gittiğinizde geri gidiyor. Hovbo’ya alışmam yaklaşık 30 saniye sürdü. Birlikteliğimizin ikinci gününde ise bazı akrobatik hareketleri –kendime göre tabii-yapabilecek kıvama gelmiştim. Tabii bu sürüş kısmıydı. Hovbo’nun üzerindeyken kendimi film yıldızı kadar ünlü hissetme durumuna hala alışmış değilim. Hovbo ile birlikte olduğumuz süre zarfında iki önemli yolculuk anım oldu. Bunlardan ilkinde Ümraniye’den Zincirlikuyu’ya ulaşmam gerekiyordu. Bu parkurda tırtıklı parke taşlarla döşenmiş bolca kaldırım, birden fazla üst geçit, minibüs ve metrobüs yolculuğu ile metrobüs istasyonu içindeki düzgün zemine sahip uzun yürüme alanları vardı. İtiraf etmeliyim ki, bu parkurdan Hovbo da ben de pek hoşlanmadık. Özellikle minibüs gibi hareket halinde olan bir araçta Hovbo’yu kontrolde tutmak bir hayli zor. Tırtıklı kaldırımlarda yol almanın ise dengenizi sağlamak açısından çok kolay olmadığını belirtmeliyim. Diğer yolculuğum daha çok “keyfi” amaçlıydı. Amcamın Suadiye’deki evinden çıkıp Bağdat Caddesi’ni takip ederek Genel Yayın Yönetmenimiz Burak’la buluşmak üzere Şaşkınbakkal Starbucks’a gittim. Bağdat Caddesi’nin geniş ve dümdüz kaldırımları sürüş konforumu hayli artırdı. Kaldırımların asfaltla buluştuğu noktalarda rampaların olması ise Hovbo’dan hiç inmeden bir kaldırımdan diğerine geçmemi mümkün kıldı. Cadde’nin bu elverişli yapısı sayesinde 2 km’ye yaklaşan yolu Hovbo’dan hiç inmeden alabildim. Bu rotadan gerçekten keyif aldım. Hem yorulmadım, hem de yürümeye göre yarı yarıya daha kısa sürede varış noktama ulaştım. Peki, Hovbo’yu rakiplerinden üstün kılan özellikleri nedir? Öncelikle Hovbo’nun rakiplerinin birçoğunun taklit ürünler olduğunu söylemeliyim. Başka bir deyişle, bugün bir Range Rover’ın ya da Mercedes-Benz’in yaşadığı Çin malı ucuz taklit sorununun bir benzerini Hovbo da yaşıyor. Bu ürünler fiyat avantajına sahip olsa da düzgün çalışmayan yazılımları yüzünden kullanıcısının zarar gördüğü önemli kazalara sebebiyet verebiliyorlar. Ayrıca, Hovbo’nun Türkiye’deki distrübitörü kadar geniş kapsamlı satış sonrası desteği veremediklerinden de emin olabilirsiniz. Özetle Hovbo’yu üst düzey keyif sunan “hobi” amaçlı bir ulaşım aracı olarak tanımlayabilirim. Sadece, Hovbo için tırtıklı zeminlerin cehennem, düz yüzeylerin ise cennet olduğunu unutmayın. Uygun rotalarda Hovbo’yu kullandığınızda yolun bitmesini hiç istemeyeceksiniz.
YAZI: MERT ALPKOÇAK
FOTOĞRAF: GÜRKAN ÇAĞLAR
0 comments