Land Rover’ın sayısız ödül alan ve en çok satılan SUV modeli artık katlanabilir bir kumaş tavanla da alınabiliyor. Bu akıllıca bir hareket mi, yoksa gereksiz bir hamle mi?
Sonunda bu da oldu. Üstü açık bir Range Rover… Jaguar’ın SUV modeli henüz tanıtılmıştı ki, karşımıza fotoğraflarda gördüğünüz garip şey çıkıverdi. Tabii bizler de haklı olarak Jaguar Land Rover’daki beyinlerin Apocalypse Now sendromuna tutulup tutulmadıklarını sorguladık… Francis Ford Coppola’nın o muhteşem repliğini buyurun bir kez daha hatırlayalım: Çok fazla paramız oldu. Çok fazla ekipmanımız oldu. Her gün biraz daha deliriyorduk. Tabii ki JLR kafalarının 1970’lerden kalma bir filme bağlı kalarak çalışmadığını biliyoruz fakat burada inanılmaz bir özgüven kokusu var: Evoque o kadar başarılı olmuş ve o kadar çok satılmıştı ki, yenilik olarak üstünü açıp gökyüzünü izlemekten başka hiçbir çare kalmamıştı.
Bu kadar geyik yeterli. Convertible konseptini düşünmek için Colonel Kurtz’un hayal gücüne sahip olmak gerekmediğini bizler de biliyoruz. Evoque bu zamana kadar Land Rover’ın başarılı ve sağlam yanını temsil etti. Evet, otomobilde esaslı bir dört tekerlekten çekiş sistemi olduğu bir gerçek fakat firmanın aklı araziye neredeyse hiç çıkmamış olacak ki, Victoria Beckham’ın adı otomobilin lansmanında en çok yankılanan iki kelime oldu. Bu elbette kötü bir şey değil çünkü Land Rover başarının tadını aldı ve bu başarının üzerine bir süs gerekti. Tıpkı leziz bir pastanın üzerindeki çilek gibi… İşte üstü açılan bir Evoque’un bütün olayı bu. Biraz mantıklı düşündüğünüzde ise burada bazı sıkıntılar, daha doğrusu bazı riskler (her şeyden önce, Mini Coupe, Roadster, Paceman, Countryman ve Clubman gibi otomobillerin ‘sevimlilik’ iştahımızı buradaki otomobilden daha fazla kabarttığı bir gerçek) göze çarpıyor. Bir: Üstü açık Evoque’un tasarımı firmayı aptal durumuna düşürebilir mi? İki: Evoque’un mevcut başarısı olası bir facia yüzünden gölgelenebilir mi? Öyle ya, bu tarz durumlarda insanlar şasinin kalitesini çok çabuk unutup, kumaş tavana kafayı takabilir. Şimdi biraz daha mantıklı olalım: Alıştığımız Evoque şehrin en güzel caddesinde, etraftaki neon spor ayakkabılı ve taytlı kadınlarında arasında dolaşmıyorsa o kadar da dramatik görünmüyor. Yine de otomobil çiftlik hayatı süren bir adamın ilgi kapsamı dışında kalacak kadar şık ki yüksek omuz çizgisi ve dar cam alanı bu noktada önemli detaylar olarak öne çıkıyor. Ayrıca Evoque’un sağlam altyapısını da görmezden gelmemek lazım. Otomobilin üç kapılı ve sabit tavanlı sıkıcı kardeşinin kabinini unutalım ve direkt olarak beş kapılı gövdenin kusursuz sürücü koltuğunu hayal edelim.
Yeni bebeğin oturma pozisyonu bir hayli başarılı olduğu gibi, net tasarımlı konsolda artık JLR’ın 10.2 inçlik harika bilgi-eğlence ekranı yer alıyor. Hiç kuşkusuz cabrio için yapılan en önemli eklenti ise tavanın açılıp kapanma işlemini idare eden ve 12V çıkışının yanında yer alan tuş. Hani bardak tutucuların orası. Hatırladınız değil mi? Bahsettiğimiz tuşun emrine amade olan Z tavanla ilgili hiçbir sıkıntı yok. 18 saniyelik açılma süresi bir harika. Aynı şekilde, 21 saniyelik kapanma süresi de hiç fena sayılmaz. Üstelik bu işlemi durmak zorunda olmadan ve bir şeylerle uğraşmadan yapabilmek de önemli. Evet, tavan tepenizde dururken otomobilin biraz garip gördüğünü biz de biliyoruz fakat bu durumda tavanın altındaki alanın rafinelik düzeyi gerçekten alkışı hak ediyor. Otoyol hızlarında bile ince bir ıslıktan fazlasını duymuyorsunuz ve arkadaki yolcularınızla bile sesinizi yükselmek zorunda kalmadan iletişim kurabiliyorsunuz. Şimdi bir de eskiden B sütununun olduğu yerden otomobilin arka kısmını inceleyelim çünkü buradaki durumlar biraz ilginç. Potansiyel alıcılara sesleniyorum: Evoque Convertible’ın arka koltuk hacmini otomobilin dış boyutlarına bakarak değerlendirirseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Tamam, arkada iki kişilik yer olduğunun farkındayız ama boyu ortalamanın üzerinde olan bir yetişkinin bu kısma geçmesi o kadar kolay olmadığı gibi, oturduktan sonra bulacağı hacim de yeterince tatminkar değil.
Dahası, ayak bölümünde bile gövde altındaki güçlendirici panellerden ötürü hacim daralması söz konusu. Hacim demişken, siz açık hava keyfi sürerken tavanınız üşümesin diye arka tarafa yapılan tavan yuvasından dolayı bagajda ancak iki kabin valizi sığdırabileceğiniz bir alan kalmış. Ya da bagaj hacmini uçaklardaki baş üstü dolapları gibi düşünebilirsiniz. Şayet bahsettiğimiz küçük problemler yüzünüzü asmak için yeterli olmadıysa (ki güneş banyosu peşinde koşan sayısız çılgın çiftin anlattıklarıma hiç kulak asmadığını hisseder gibiyim) biraz daha dinleyin: Tavanı açtığınızda, arka koltuk kafalıklarının gerisinde yer alan ve gövdedeki tasarım bütünlüğünü tamamlamak amacıyla kullanılan plastik kapaklar gereğinden fazla yukarıda kalıyor. Bu durumu biraz tamamen açılmayan arka cam tribine benzettik. Küçük ama dikkat çekici bir sorun…Land Rover’ın gelenekleri arasında koca koca otomobillerin kütlelerini ustalıkla gizleyerek başarılı yol tutuş özellikleri sunmak gibi bir ustalık yatar fakat bu kez Gaydon bile altımızdaki aracın kütlesini gizlemesine mani olamamış çükü Evoque’u virajlarda biraz zorladığınızda gövdeden pes etme belirtileri yükselmeye başlıyor.
Potansiyel kullanıcılar için sorun olacağını düşünmüyoruz fakat biz kafada sürücüler rijidite seviyesini yeterli bulmayacaktır. Yine de üretim öncesi test araçlarından biri olan bu otomobilin gövde kaynaklı titrek sesler çıkarmadığını ve dikiz aynasındaki görüntüyü yeterince net tutmayı başardığını belirtmek gerek. Süspansiyonların sertlik seviyesi pek de kabul edilebilir değil. Sanırım Land Rover mühendisleri bu şeyin virajlara dolu bir banyo küveti gibi girmesine mani olmak için amortisörleri mümkün olduğunca sert ayarlayıp gövdeyi dik tutmaya karar vermiş olmalı. Standart Evoque bile sürüş konusunda oldukça sert kabul edilirdi ki buradaki 20 inçlik jantlardan sert süspansiyonlara, yine sertleştirilen burulma önleyici barlardan kısa yaylara kadar her şey sürüşün organikliğini azaltacak bir noktada duruyor. Bunlara bir de gövdenin üstünü açmak için kaçınılmaz olan bir operasyonu ekleyince işler daha da karışıyor: Fazla kilolar.
Coupe’nin 1600 kg’lik ağırlığını eleştirmiştik fakat burada sıvılar ve sürücüyle birlikte iki ton sınırını zorlayan üstü açık bir canavardan söz ediyoruz. Bu ağırlığın en önemli sebebi, tahmin edeceğiniz üzere, gövde için yapılan güçlendirme çalışmaları. Otomobilin üzerindeki 180 bg’lik Ingenium motor ve ağırlığa yenik düşen direksiyon sistemi bir araya geldiğinde ise, Convertible’ı yönlendirmek o kadar da kolay olmuyor. Fakat bu tarz negatif etkileri kabinde doğrudan hissetmek de tatlı bir keyif. Örneğin sert frenajların ardından yükselen balata kokusu gibi… Otomobilin mekanik yol tutuş kabiliyeti ve az önce bahsettiğimiz sert süspansiyon karakteri virajlarda işleri yeteri kadar iyi yürütüyor. Elbette bu noktada Coupe’nin performansını beklememeli çünkü belirli bir noktadan sonra lastik yanakları acı çekmeye başlıyor. Tabii ki Evoque gibi bir otomobilden Mazda MX-5 akıcılığı zaten beklenmemeli. Öte yandan bir arazi aracında açık hava keyfini Jeep tarzında bir yaklaşımla yaşatmak yerine, şehrin ışıltılı caddelerine yaraşan bir yolun tercih edilmesi beni biraz üzüyor. Öyle ya da böyle, az önce üzüldüğüm şeyin Range Rover Evoque Convertible’ı benzersiz kıldığı da bir gerçek. Özellikle de aranılan şey dört tekerlekten çekişli bir cabrio ise… Land Rover’ın marka karakterinden dolayı otomobilde sayısız özel detayın olduğunu biliyoruz fakat potansiyel alıcıların yüzde kaçı bu tarz detaylarla ilgilenir bilinmez. Land Rover gibi fonksiyonu her şeyden önce tutmasıyla bilinen bir markanın, burada tasarımı göklere çıkarması ise sektördeki dengelerin ne kadar değişken olabileceğinin en büyük kanıtı. Yine de onu sevmemek elde değil. Bu yüzden JLR’daki beyinlere inceden bir saygı duyduğumu da itiraf edeyim. Bakalım Land Rover’ın Evoque ile yakaladığı başarı, garip görünümlü üstsüz ile taçlanacak mı?
YAZI: NIC CACKETT
0 comments