Avrupa’da seyahat eden insanların zorda kalmadıkça İngiliz otoyol ağını kullanmama sebebini hiç düşündünüz mü? Fransa’nın paralı ama şahane otoyollarına veya Almanya’nın koca bir ülkeye mal olmuş otobanlarına kıyasla, İngiltere’deki otoyollar bir türlü adam olamamış ve İngiliz sürücüler için ulusal bir utanç kaynağına dönüşmüştür. Son zamanlarda İngiliz otoyollarının durumu birazcık gelişme kaydetmiş gibi görünse de, aslında halen Avrupa ortalamasının bir hayli gerisinde kalmış durumdayız. Durun size geçtiğimiz günlerde yaşadığım bir olayı anlatayım: Midlands ve Glasgow arasındaki yolu aynı haftasonu içinde gidip gelmem gerekti ve M1, M6, A1(M) ve A74(M) kodlu otoyolları kullanma gafletinde bulundum. Sonuç mu? Kilometrelerce süren trafik kuyruğu ve ciddi bir sabır testi… Söz konusu sorun o kadar ciddi bir noktada ki, sürekli olarak uzun yol yapan biriyseniz, satın alacağınız otomobili iyi seçmenizi tavsiye ederim. Zira bu çileyi azaltan bir otomobil, sizin için en iyi yol arkadaşı olacaktır.
Konu uzun yol otomobili olunca, kafalar direkt olarak heybetli ve konforlu bir sedana kayıyor ki testimizin baş kahramanı otomobillerden biri olan yeni Volvo S90. Birçok Avrupa ülkesinde satışı başlamak üzere olan Volvo’nun karşısına ise Mercedes-Benz E-Serisi’ni, Lexus’un benzinli ve elektrikli bir mimariye sahip olan hibrit modeli GS300h’yi ve Audi A6 2.0 TDI Ultra’yı çıkarıyoruz. Bakalım uzun yolda konfor, rafinelik, ekonomi ve kullanışlılık gibi konular bir araya gelince grubun lideri kim olacak? Bazı okurlarımız buradaki test için hazırladığımız grupta bazı araçların eksik olduğunu düşünebilirler ki haklılar. Normalde burada geleneksel bir karşılaştırma yapıyor olsaydık, Volvo S90’ın 235 bg gücündeki D5 motorlu versiyonun karşısına bu sınıftaki favorilerimiz olan BMW 520d ile Jaguar XF 2.0d’yi koymamız gerekirdi. Ne var ki söz konusu iki otomobili yakın zaman önce Mercedes-Benz E220d ile karşılaştırdık ve E-Serisi bu karşılaştırmada sonuncu oldu. Öte yandan, bahsi geçen karşılaştırmayı okumayan takipçilerimiz için şu notu paylaşmakta yarar var: E-Serisi zayıf olduğu için değil, bu sınıftaki sportif beklentilere önem verdiğimiz için sonuncu oldu. Ayrıca şu an okuduğunuz karşılaştırmada sportifliğe önem veren geleneksel yaklaşımımız yerine, otomobilleri gayet pratik ve düz bir yaklaşımla değerlendireceğimizi de bilmelisiniz.
O halde başlayalım. Düz ve pratik bir yaklaşımdan söz ettik ama öncelikle açığa kavuşturmamız gereken bir şey var: Senede 40.000 km yolculuk etmek için yepyeni bir lüks sedan alacaksanız, kabinde en kaliteli ve en ışıltılı malzemeler ile ciddi bir işçilik kalitesi beklemek lükse kaçmaz. Rahat olmalısınız, keyifli olmalısınız ve son teknoloji ürünü otomotiv nimetlerini elinizin altında bulundurmalısınız. Yoksa günde en az birkaç saat geçirdiğiniz o kabin sizin için sıkıcı bir alana dönüşebilir. Bu bahsi masaya yatırdıktan sonra birçok test editörümüz buradaki otomobilleri sırasıyla kullandı. Kendilerine otomobilde geçirilen zamanın keyfi ve kalitesi konusunda en çok hangi araçtan verim aldıklarını sorduğumuzda ise cevap çoğunlukla E-Serisi oldu. Evet, Mercedes’in kabini hem görünümü, hem de hissiyatıyla resmen yıkılıyor. Özellikle birçok kontrol kumandasına ve yüzeyde yer alan metalik malzemeler içerideki kalite hissiyatını bir anda yukarı taşıyor ve kabine hoş bir aura katıyor. Doğrusu buradaki diğer otomobillerde aynı seviyede bir ambiyans bulmak zor.
Audi A6’nın kabinindeki malzemelerin kalitesi Mercedes’ten daha iyi ama A6 sizi E-Serisi gibi cezbetmiyor çünkü genel olarak daha düz ve sade bir karaktere sahip. S90’daki deriler, kumaşlar, plastik yüzeyler ve krom parçalar Audi’ye kıyasla çok daha sıcak ve lüks bir hissiyat yaratsa da; kalitenin tutarlılığı bahsinde Volvo’nun biraz daha ilerlemesi gerek. Grupta iç mekanıyla olumsuz anlamda dikkat çeken tek otomobil Lexus zira buradaki ışıltılı rakiplerin yanında Japon otomobilinin kabini fazla siyah ve fazla plastik hissettiriyor. Gelelim bir başka kritere: İyi ve güncel bir bilgi-eğlence sistemi. Ne de olsa otomobillerimizin içinde çok zaman geçiriyoruz ve iyi bir bilgi-eğlence sistemi satış sürecindeki kararımızda önemli bir değişken olabilir. E-Serisi bir kez daha kazanıyor ama Volvo S90 ve Audi A6 bu bahiste Mercedes’i hemen arkadan takip ediyor. Lexus ise yine biraz geride kalmaktan kurtulamıyor. E220d test aracımızda, direksiyonun gerisinde, Comand Online isimli multimedya ekranı ile aynı boyutta yer alan dijital bir panel yer alıyor. Yan yana duran ve kabinde bütünlük arz eden bu ekranlar görsel ziyafeti epey güçlendiriyor ve grafik çeşitliliği ve görüntü kalitesi bakımından ortamı yükseltiyor.
S90’ın portre formunda hazırlanmış Sensus Connect isimli bilgi-eğlence paneli 9.0 inçlik likit kristal ekrandan oluşuyor ki bu ekranın teknolojik gelişmişlik hissiyatını çok başarılı. E-Serisi’ndeki çarpıcılığın ardından Volvo biraz daha sakin kalsa da, S90 bu bahiste net bir ikincilik kazanıyor. Bu arada Volvo’daki sistemin sadece dokunmatik kontrolle çalıştığını ve konsoldaki tuş kalabalığına mani olan sayısız fonksiyon içerdiğini de belirtelim. Bir diğer deyişle, Volvo S90’da dokunmatik kontrole muhtaçsınız. Volvo’daki ekran temiz olduğu sürece hem çok şık görünüyor, hem de kolay kullanılıyor. Menüler arasında geçişler yapmak, aşağı yukarı veya sağa sola hareket etmek veya seçimler yapmak çok basit. Ne var ki, dokunmatik ekranların kötü kaderi olarak, buradaki ekran da parmak izleriyle kısa süre içinde kirleniyor ve hem berraklığını, hem de görsel gücünü yitiriyor. Dolayısıyla E-Serisi’nde ve A6’da yer alan çevirmeli kontrol kumandaları kesinlikle mantıklı bir çözüm. En azından bu otomobillerde parmak ucunuzu dakikalar boyunca bir ekranın üzerinde gezdirme zorunluluğunuz bulunmuyor.
Audi A6’daki bilgi-eğlence sistemi Lexus’u net biçimde son sıraya itiyor. A6’nın menülerindeki kullanışlılık ve güncellik o kadar iyi durumda ki, Lexus’un devasa renkli ekranı bile bu durum karşısında çaresiz kalıyor. Multimedya bahsi böyle idi… Gelelim hacim konusuna. Doğrusu bütün otomobillerimiz gayet geniş. Öyle ki sürücü diz mesafesi konusunda minimim genişlik ile maksimum genişlik arasında sadece 30 mm (E220d en iyisi) oynuyor. Aynı veri, konu baş mesafesine geldiğinde ise, 40 mm ile Audi’ye birincilik armağan ediyor. Evet, A6 uzun boylu sürücülere rahat ettirmek ve en iyi direksiyon açısını sunmak bahislerinde bir numara oldu. S90’ın burada bahse değer yanı ise, devasa gövde boyutları sayesinde arka koltuk sırasında sunduğu ekstra hacim. Duyduğuma göre büyük konserler için ses sistemi kurulumu yapan mühendisler bütün sistemi kurduktan sonra, stereo dengesini test etmek için Dire Straits grubundan Money for Nothing şarkısını çalarmış. Ne yazık ki o şarkı telefonumda bulunmuyor. Öğrendiğim bir başka bilgi ise, otomotiv ses sistemlerinde uzman olan kişilerin aynı test için araçlarda David Guetta’dan Toy Story şarkısını çaldığını söylüyor. Doğrusu Toy Story müzikal anlamda biraz yavan (afedersin Dave!) olsa da, bir otomobilin ses sistemine yapacak çok fazla iş veriyor. Neyse ki testten önce bu şarkıyı telefonuma indirmiştim…
E-Serisi’nin 13 hoparlörden oluşan opsiyonel Burmester hi-ses sistemi resmen şov yapıyor ve çok açık bir arayla birinciliğe yerleşiyor. Hemen ardından Volvo’nun 19 hoparlörden oluşan opsiyonel Bowers & Wilkins ses sistemi (yüksek frekanslardaki başarısı ve netliği çok muazzam) geliyor. GS için hazırlanan 12 hoparlörlü standart ses sistemi bas ağırlıklı ama temiz ve geçerli bir ses veriyor. Audi’nin standart ses sistemi ise son sırada kalıyor. Bu arada Lexus ve Audi’ye haksızlık yapmak istemeyiz çünkü bu firmalarda da premium ses sistemleri opsiyonel olarak sunuluyor ama test araçlarımızda bu donanımlar mevcut değildi. Sıradaki raporumuz kabindeki gürültü seviyesiyle ilgili. 112 km/s sabit hızla, aynı otoyolda, aynı hava koşullarında yol alırken otomobillerin kabinindeki yol, rüzgar, motor ve şanzıman sesi ne kadar hissediliyor? Lexus hibrit olduğu için benzinli ve elektrikli motorların sessizlik avantajını kullanarak buradaki dizel rakiplerini alt eder diye düşünüyorduk ama öyle olmadı çünkü Japon sedanı zemindeki en ufak bir pürüze bile duyarlı çıktı. Desibel ölçerimizin verilerine göre Lexus GS300h 66.5 dB ile ekibin en gürültücüsü çıktı. Audi A6 2.0 TDI 65.5 dB, S90 D5 AWD 65.1 dB, Mercedes-Benz E220d ise 64.1 dB ile Lexus’a öncülük etti. Mercedes’in buradaki birinciliğinin büyük oranda rüzgar sesi konusundaki başarısına bağlı olduğunu gözlemledik. Zira E-Serisi ile devir çevirmeye başladığınızda motorun sesi ve titreşimleri belirgin hale geliyor. Neyse ki dokuz ileri otomatik şanzıman bu açığı kapatmak için devri optimum seviyede tutarak sakin bir hızlanma karakteri sağlıyor.
Biraz da sürüş deneyiminden bahsetmemiz gerekiyor. Buradaki dörtlü testimiz sayesinde otomobilleri aynı koşullarda kullanma ve uzun yolda bolca kilometre yapma şansı bulduk. Dolayısıyla ekonomi bahsinde kağıt üzerinde yer alan bilgilerin gerçeği ne kadar yansıttığıyla ilgili söyleyecek birkaç şeyimiz olabilir. Hibrit bir otomobil olan Lexus, 4.9 lt/100 km ile gayet iyi bir tüketim sundu. En az tüketen otomobil ise 4.2 lt/100 km ile A6 Ultra oldu. E220d, Audi’deki rakibini 4.3 lt/100 km ile yakından takip etti. S90’ın 4.8 lt/100 km’lik yakıt tüketim değeri herkesi şaşırttı. Volvo ekibin en güçlüsü olsa da, aradaki tüketim farkının hakkını verecek türden bir ekstra güce sahip değil.
Buradaki otomobillerin performans verilerini kağıt üzerinde inceleyerek bir yargıya varırsanız fena halde yanılabilirsiniz çünkü yol kullanımında bambaşka bir tablo ortaya çıktığını gördük. Bu arada yol kullanımından kastımızın uzun yol olduğunu hatırlatalım. Dolayısıyla ara hızlanmalar ve ara devirlerdeki tork zenginliği, kalkıştaki performanstan çok daha önemli… S90’ın güç ve tork verileri 80 km/s hızın üzerindeki hızlanmalarda etkisini gösteriyor ve oldukça elastik bir torkla yol alıyorsunuz. GS ve A6 ise performans hissiyatı konusunda son sıraya ortak olmaktan kurtulamıyor. Bu arada GS’te hibrit güç ünitelerine has bir elastikiyet olduğunu bildirelim ama bu detay bütün tabloyu düzeltecek kadar etkili olamıyor. E220d ise özellikle ara devirlerdeki dolu dolu torku ve dokuz ileri otomatik şanzımanı ile pürüzsüz hızlanmalar yapıyor ve S90’ın arkasından ayrılacakmış gibi görünmüyor. Otoyol hızlarında grubun en konforlu sürüşünü sunan otomobil E-Serisi. Yoldaki bütün dalgalanmaları başınızı fazla sarsmadan yok etmeyi beceren Mercedes, özellikle yüksek süratlerde kayda değer bir olgunlukla hareket ediyor. AMG paketiyle birlikte gelen 19 inçlik jantlar sürüş kalitesini kesinlikle bozmuyor ama kasis ve çukurlarda biraz gürültüye sebep oluyor. Mercedes- Benz’in şansı, buradaki rakiplerinin yüksek hız konforu konusunda daha büyük problemlere sahip olması… Örneğin Audi’de daima hissedilen tuhaf bir sertlik var. Zemindeki en ufak bir pürüz bile kabine yansıyor ve otomobil pek nadiren huzurlu ve tok bir karakterle ilerliyor.
S90’ın karakteri ise yumuşaklık odaklı. Dolayısıyla otomobilin zemin dalgalanmaları sırasında gövdesini fazlaca hareket ettirdiği bir gerçek. Yine de bu bir sorun değil, asıl sorun Inscription paketiyle birlikte sunulan 19 inçlik jantların bozuk zeminlerde yarattığı gürültü ve titreşim. Ayrıca Volvo’nun direksiyonunda ince bir tatminsizlik duygusu var. Direksiyon sertliği normal ama uzun yol sürüşlerinde sıklıkla kullandığımız düz konumdaki ortaya çıkan tuhaf boşluk hissiyatı yüzünden otomobilin bütün sürüş karakteri etkileniyor. GS’in dinamik açıdan fark edilen tek eksiği, daha önce de bahsettiğimiz süspansiyon hassasiyeti. Bunun dışında otomobilin inanılmaz sakin ve rahatlatıcı bir sürüş deneyimi var. Özellikle otoyol hızlarındaki olgunluğuyla etkileyici olan otomobilin direksiyon sertliği ve hissiyatı da hiç fena değil. Doğrusu GS’in dinamik açıdan göründüğünden çok daha sıkı ve becerikli bir otomobil olduğunu söyleyebiliriz. Sadece güç ünitesinin biraz daha olgunlaşması ve şasisindeki tuhaf gürültünün giderilmesi gerek, hepsi bu… Fakat şimdilik GS’i son sıraya koymaktan başka bir çaremiz yok. İkincilik savaşı inanılmaz çetin geçti. Tahmin edeceğiniz üzere, Audi A6’dan ve Volvo S90’dan söz ediyoruz… Volvo’nun daha çekici olan kabininin ön kısmında biraz daha az hacim mevcut. Öte yandan Volvo’daki materyaller daha sıcak ve daha çekici bir hissiyata sahip. Yine de konu kalite olunca Audi masaya yumruğunu vuruyor. A6 ile daha sessiz sürüşler yapabilir ve tek depo ile daha uzun yollar kat edebilirsiniz. Üstelik ikinci elde kazanan taraf yine Audi oluyor. Başta da dediğimiz gibi, bu karşılaştırmada düz ve mantıksal değerlerle hareket edeceğiz. Bu yüzden mantıklı taraf, duygusal tarafı geçiyor ve Audi A6 2.0 TDI Ultra, Volvo S90’ı üçüncü sıraya itmeyi başarıyor. Fakat uzun yol otomobili arıyorsanız, sizi favorimizle tanıştıralım: Mercedes- Benz E220d. Kabin ambiyansı, teknolojik gelişmişlik seviyesi, yüksek hız konforu ve genel rafinelik gibi konularda inanılmaz başarılı olan E-Serisi, bu disiplinlerde rakiplerinden fark edilir miktarda önde kalmayı başarıyor. Ekonomi ve performans gibi konularda ise rakipleriyle aynı noktada kalarak kıymetli puanlar kaybetmekten imtina eden Mercedes, gerçek bir uzun yol makinesi. Ayrıca şerit asistanı ve aktif hız sabitleyici gibi donanımlar, uzun yolda keyfinizi artırabilecek önemli E-Serisi oyuncakları.
Kararımız açık: Günleriniz uzun yolda geçiyorsa ve İngiltere gibi bozuk zeminli yollara sahip bir ülkede yaşıyorsanız Mercedes-Benz E220d almalısınız. Sadece her muhabbette memleketinizdeki yolların kalitesinden şikayet etmeyi ve Alman otoyollarını övmeyi unutmayın yeter.
0 comments