Sürüş İzlenimi | Rolls-Royce Ghost II

Otomobiller insanları A noktasından B noktasına taşıyan araçlarsa, Ghost bu işin en “zahmetsiz”, en konforlu ve en özel hali. Tabi aynı zamanda en pahalılarından da.

“Take the best that exists and make it better.”​ Henry Royce’nin burada demek istediği şey tam olarak şu; mevcut olan en iyi malzemeyi alın ve onu daha iyi bir hale getirin. Karşımızda duran bu otomobilin neyi temsil ettiğini anlamamız için mevcut otomobil endüstrisinin kaygılarını bir kenara bırakmamız gerekiyor. Fiyat ve maliyet söz konusu olmaksızın; üretilebilecek en iyi deri, en iyi ahşap veya en iyi “her şey” dört tekerlek üzerinde karşımızda.

Her ne kadar Ghost markanın en ulaşılabilir otomobili olarak konumlandırılıyor olsa da her anlamıyla bir Rolls Royce ile karşı karşıyayız. Rolls-Royce otomobillerinin karakterini yansıtan “Spirit of Ecstasy” heykelciği, yer çekimine karşı tüm asaletini korumaya devam eden RR logolu jant göbekleri, ağır kapılar, arka bölüme doğru alçalan tavan çizgisi ve sadece olması gerektiği kadar büyük aydınlatma enstrümanları… Otomobilin dışında gereksiz ve abartı olarak nitelendirebileceğimiz hiç bir tasarım öğesi yok. Devasa far ve stoplarla tasarımlarını tamamlamaya çalışan otomobil üreticilerinin aksine buradaki görev dağılımı sadece yapılması gereken işi kapsıyor.

Rolls-Royce’nin otomobil üretim denkleminde “cost” yani Türkçe karşılığıyla maliyet gibi bir kalem yer almıyor. Bunun yerine bu denklemin önemli kısımlarını; “effortless” yani minimum zahmet kavramı, maksimum malzeme kalitesi, en az sarsıntı, en fazla konfor ve bolca krom dolduruyor. Denklemin en az dikkat çeken üyelerinden olan “performans” ise sizi istediğiniz zeminde istediğiniz ağırlıkta istediğiniz hızda götürmek için yeterli. Ghost’un bu konuda demek istediği şey tam olarak şu; “Bu konuyu dert etmenize gerek yok. İstediğiniz anda her türlü ihtiyacınıza cevap verebilecek kadar güçlüyüm.”

Öyle ki kaputun altında 12 silindirli bir canavar var. Bu motoru BMW M760’dan tanıyoruz fakat Ghost’un üzerindeki versiyon biraz daha farklı. Yapılan özel dokunuşlarla hacmi, gücü ve torku arttırılan ünite Ghost’un “pürüzsüz” karakteriyle uyum içinde çalışıyor. 820 Nm’lik maksimum torku 1500 d/dak itibariyle istediğiniz anda kullanımda bulabiliyorsunuz. ZF imzalı 8 ileri otomatik şanzımanın sarsıntısız ve net geçişleriyle birlikte “rafine” tanımının ötesine geçen ünite, kabin içinde neredeyse hiç duyulmuyor. Fakat yine de bu bir V12 ve arada sırada sesini duymaya ihtiyacımız var. Camları biraz aralayın, gaz pedalını taban halısıyla buluşturun, gösterge tablosundaki güç rezervinin tükenişine tanık olun ve 12 silindirin ahenkli tınılarıyla mest olun.

Gaz pedalına biraz sert davrandığınız anlarda doğrudan stabilite kontrol sistemlerini göreve çağıran Ghost, ortalama bir viraj içerisinde dalgaya alamayacağınız türden bir karaktere sahip. Olur da sert bir virajın ortasında hızlanma isteğinize yenik düşerseniz zeminin yeterince kuru ve lastiklerin yeterince “tutunabilir” kondisyonda olduğundan emin olmanızda fayda var. Çünkü 2360 kilogram ağırlığındaki gövde fizik sınırlarını aştığında onu kontrol altında tutabilecek herhangi bir güvenlik sistemi yok. Eğer ki sürüş becerilerinize güveniyorsanız Ghost’un konfor için varını yoğunu ortaya koyan fakat otomobil kaymaya başladığında anlamsızca etrafına bakınan direksiyon sistemiyle bir kez baş başa kalmanız yeterli olacaktır.

Tabi ki Ghost’un direksiyonundayken böyle bir duruma düşme ihtimaliniz oldukça düşük. Bunun en önemli nedeni ise otomobilin dört bir yanından gelen “sakinleşme” telkinleri. Hareket halindeyken yolla ilgili her türlü problemi absorbe edebilme yeteneğine sahip havalı süspansiyon sistemi, izolasyon ile birlikte bu teskin edici ortamın en büyük mimarı. Adaptif olarak çalışabilen ve orta konsoldaki bir düğme aracılığıyla da kontrol edilebilen süspansiyon sistemi, klişeleşmiş bir tabir olsa da tam bir “uçan halı” intibası yaratıyor. Şartlar haddinden fazla kötüleşmedikçe sizi rahatsız etmemek için varını yoğunu ortaya koyan amörtisörler, her türden kasis ve çukuru sönümleyebiliyor. Kabin içindeki konforun sağlanmasında görevleri çok büyük.

İstediğiniz malzeme ile istediğiniz renkte sipariş edebileceğiniz yaşam alanı ise, kapılar kapandığı andan itibaren ölüm sessizliğine bürünüyor. Kokpitin dört bir yanından yükselen deri kokuları ve ahşap detaylar, sizi 150 çalışanın görev aldığı Goodwood’taki deri bölümünde hatırlı bir seyahate çıkarıyor. Her şeyin tamamen el işçiliği ile üretilmesi ile gelen insani kusurlar, makinalaşmanın Rolls-Royce’nin kapısından henüz içeri giremediğini gururla anlatıyor.

Fakat bu makineleşme Rolls-Royce’nin zahmetsizlik kavramını pekiştirecekse buna kimse karşı koymayacaktır. Örneğin Ghost’un arka koltuklarına yerleştikten sonra kapıyı arka kelebek camının yanını yerleştirilen “Door” düğmesine basılı tutarak kapatmak kimsenin itiraz edeceği türden bir “makinalaşma” değil.

Standart olarak sunulan; kapı içlerine gizlenmiş Rolls-Royce şemsiyeleri gibi küçük detaylar markanın yıllardır devam eden geleneklerini yansıtıyor. Ön kaput üzerindeki krom çizgi ve 2 çizgiyle ayrılan havalandırma menfezleri de bunların en dikkat çekenlerinden.

Tabi ki  Ghost bu geleneksel yapının yanında teknolojinin nimetlerini de sonuna kadar kullanıyor. Bilgi-eğlence sistemine entegre olarak çalışan gece görüş yardımı ve multimedya sistemleri, bilgi-eğlence sistemiyle birlikte Ghost’un çağdaş yönünü temsil ediyor. 

Kokpitte “opsiyon” listesinin sınırını tamamiyle müşterisi olarak belirleyen Rolls-Royce, puro kutusundan şampanya kadehlerine, satranç setinden küçük bir bara kadar her türlü donanımı kabin içine dahil edebiliyor. İsminizin baş harflerini yahut şirketinizin logosunu taşıyan koltuklar, masaj fonksiyonuyla donatılabiliyor veya taban halısı için istediğiniz doku tercih edilebiliyor.

Kısacası lüksün sınırını bir sonraki müşterinin istekleri olarak belirleyen Rolls-Royce, sadece sunduklarıyla değil aurasıyla da yarattığı intibanın etkisinin artmasını sağlıyor. Fiyat etiketi benzer olsa da diğer hiç bir otomobilin insanlar üzerinde bu denli bir etki bırakamaması, kolay kolay açıklanabilecek türden bir olay değil. Özellikle de bir Rolls-Royce ile vakit geçirmişseniz.

Yazı: Mehmet Akif Doğan

Fotoğraf: Gürkan Çağlar

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir